Faiz ile ilgili çok sayıda yazı ve yorum alıyorum. Demek ki bu konuda konuşması ve açıklama yapması gerekenler konuşmuyorlar. O halde iş başa düştü. Bazı sorulara cevap verip İslam’ın güzel yönlerini açıklamaya çalışayım.
Bana en çok sorulan şudur: “Vehbi Bey. Siz benden borç istediniz. Elbette faizsiz olunca bunu vermem. Çünkü paranın değeri düşüyor. Bu yüzden avucunuzu yalarsınız…”
Halbuki gerçek durum soruyu soran okuyucularımın dediği gibi değildir. Bakın başımdan geçmiş bir ibretli olayı anlatayım. Bunun benzeri durumları birçok kişi de yaşamıştır. Fakat hatırlatmakta yarar vardır. Hayatı, ömür, aklı, ve duyguları paraya ve maddeye gömülmüş olanların çok iyi dinlemesini isterim.
Diğer okuyucularım zaten bana hak verdikleri gibi bu konuda da “biz zaten böyle yapıyoruz” diyeceklerdir. Lakin onların da bu ve benzer olayları anlatmaları gerekiyor. Çünkü dini ve ahlaki değerlerimizi çok tahrip etmişler. Tahrip kolay tamir zordur. Bu nedenle çok ama çok çalışıp anlatmalıyız. Dostlarımıza bu faiz belasının ne kötü olduğunu yaşadığımız örneklerle anlatırsak çok daha etkili olacaktır.
Neyse yaşadığım olayı anlatayım.
Bundan 15 yıl önce bir ev almak için biriktirdiğim bir para vardı. Gemilerde çalışıp üç beş kuruş ayırarak kira derdinden kurtulmaya çalışıyordum. Bu parayı genellikle döviz olarak muhafaza etmeye çalışıyordum.
Nihayet oldukça uygun bir fiyata bir ev bulduk. Emlakçı zat, elindeki bu eski evi bir an önce satmaya çalışıyordu. Bu sayede diğer evi de bu evin sahibine satacaktı.
Pazarlık yapmaya başladık. İstediği fiyatı veremeyince bana senet yapmayı önerdi. Zaten büyük oranda peşin olarak ödeyecektim. Derhal anlaşma yapıp peşin parayı ödedim ve kalan borcuma karşılık 2 aylık 2 ayrı senet imzaladım.
Fakat evi aldıktan sonra eve bakım yapma zorunluluğu vardı. Hiç unutmuyorum boya ve onarım masrafları için 5000 lira kadar bir para vermek zorunda kaldım. Lakin senetleri ödeyeceğim paradan bunları vermiştim. Bu nedenle senetleri ödeme vakti gelince oldukça sıkışmıştım.
Birçok kişiden ve özellikle çalıştığım denizcilik firmalarından alacaklıydım. Fakat lüks ve konfor içinde yaşayan bu adamlar durumları müsait olduğu halde birçok yalan uydurup bana olan borçlarını ödemiyorlardı.
Aklıma bankadan faizle kredi almak gelmiyordu. Bunun yerine borç verdiğim bazı dostlarımdan döviz karşılığı bu sefer ben borç istedim. Ne yazık ki bir avukat arkadaşım dışında kimse borç veremedi. Kara kara düşünmeye başladım. Fakat faiz günahı korkusundan hiç bankaları aklıma dahi getirmiyordum.
Sonunda eşimin yakınından borç istemeyi düşündüm. Eşim, bana “zaten bir emekli maaşları var, zor geçiniyorlar, nereden sana para bulacaklar” Diyerek buna karşı çıktı. Fakat yine de bir sorayım dedi.
Ve sonunda yıllarca unutamadığımız cevap geldi. Ev alacağımızı duyunca eşimin yakınları öylesine çok sevinmişlerdi ki; emniyet akçesi olarak sakladıkları bir parayı severek bize verdiler. Bir mutlu ve güzel olayda kendi paylarının da bulunmasını istiyorlardı.
İşin ilginç tarafı şuydu. Yıllar geçtiği halde bir türlü bu parayı geri almıyorlardı. Biz de bazı ev eşyaları alıp bize karşı yapmış oldukları iyiliğe karşı cevap vermeye çalışıyorduk.
Nihayet avukat arkadaşımın da borcunu ödemiştim. Tek kuruş faiz ödemeden ev sahibi olmuştuk.
Bu yaşadığım bu örneğin farklı versiyonlarını Türkiye’de milyonlarca aile yaşamıştır. Bazen ev, bazen bir tarla veya bir araba almak için birbirimize borç vermek; toplumsal bir geleneğimiz ve güzel bir hasletimizdir.
Fakat faize alışmış ve “bu zamanda faiz haram olur mu?” diyen oldukça miktarda insan da türemiştir. Çünkü devlet okullarında seküler yaşamı dayatmakla kalmayıp bir de dinimizin yasakladığı bir çok fena işi zorla yapmıştır. Okullarda verilen eğitim ve devletin faiz sistemini acımasızca işletmesi maalesef bu acıklı sonucu doğurmaktadır.
İşte kıssadan hisse bu olmaktır ki; karzı hasen yani borç verme, dinimizde çok makbul sayılan güzel bir davranıştır. Toplumdaki dayanışmayı, yardımlaşmayı arttırdığı gibi faiz gibi bereketsiz ve haram sayılan çirkin bir işi de ortadan kaldırmaktadır.
İşte yaşadığım bir örneği çokça sorulduğu için anlatmaya çalıştım. Biz babamızdan dedelerimizden böyle gördük. Fakat günümüzün dine ve kültürümüze yabani adamlarına bunu anlatmak elbette güçtür.
Elbette devletimizin de bu konuda girişimlerde bulunması gereklidir. Öncelikle şu sosyal konut için “faiz alma” işine bir son vermesi lazımdır. Zaten adı üstünde “düşük gelirli vatandaşlara” ev yapıyorsun. Şimdi kalkıp araya faizi sokmanın anlamı nedir? Yaptığın güzel bir icraatı kirletmenin anlamı var mıdır?
Yani! İşe haram karıştırarak kim ne elde edecek? Devlet düşük gelirli insanlardan faiz alarak zengin mi olacak?
İşte, bu pis faiz işinden derhal vazgeçmelidir. Aksi takdirde milletimizin tokadını yerler. Demedi demeyin…
Riba ile faizle tefecilerin ekmeğine yağ sürmenin hiçbir anlamı yoktur, vesselam…