Ezanın orijinal hale kavuşturulması ve Ayasofya’nın tekrar camii haline getirilmesi ülkemiz üzerindeki bedduanın ve lanetin kalkmasına sebep olmuştur. Bundan sonra eski günlerimizde olduğu gibi Türk milletinin İslam’ın bayraktarı ve öncü devleti olmasını bekleyebiliriz.
Bununla birlikte yapılması gereken önemli işlerde vardır. İşte bunlardan bir tanesi Allah’ın yasakladığı faiz ve tefecilik belasından kurtulmaktır. Öncelikle haramzadeler tarafından faiz konusunda nasıl aldatılıyoruz buna değinelim.
Bazı gafiller faizin azına helal diyerek saf insanları tuzağa düşürüyorlar. Bunu içki ve kumar gibi dini yasaklarda da görüyoruz. Keza piyango ve çeşitli kumar yöntemleri içinde benzer sözleri işitmişinizdir.
“Bir kerecikten bir şey olmaz” veya “üç kuruşluk bir kumardan ölmezsin” diyerek adamı haramzade yapmak için alıştırmaya çalışırlar. Aynı alkol ve uyuşturucuda olduğu gibi bu tuzağa bir kez düşenler yavaş yavaş bu haram işlere alışarak hem dünyasını hem de ahiretini kaybedecek bir vaziyet alırlar.
Allah insana akıl ve çok çeşitli duygular vermiştir. Elbette bu duyguları yerli yerinde kullanmayıp dinimizin yasakladığı işlere bulaşır isek sonuçlarına da katlanmamız icap eder. Zira hem dünyada rezil ahrette de zelil duruma düşeriz.
Peki, yaşadığımız bu asırda haramlardan kurtulmak çaresi yok mudur?
Elbette vardır. Hatta dindar insanlar çok kolay bir şekilde bu faiz, içki ve kumar gibi pisliklerden kurtulabilir. İşte katılım bankaları, başvuracağımız yöntemlerden bir tanesidir.
Bazı haramzadeler “yahu bunlarda faize yakın kar payı veriyorlar” diyerek fitne uyandırmaya çalışmaktadırlar. Bu iftira ve çamur atmakta pek mahir faizcilere şunu söyleyebiliriz. Katılım bankaları Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre çalışır ve faiz alıp vermeleri yasaklanmıştır.
Zaten katılım bankaları, insanların tasarrufları değerlendirirken çeşitli yatırımların karşılığı olarak kar ve zarar eden kuruluşlardır. Belirli zaman aralıklarında elde ettikleri kar veya zararı tasarruf sahiplerine yansıtırlar. Bu işlemlerin yapılması faiz dışında olduğu için din alimleri tarafından tasarrufların değerlendirilmesi açısından katılım bankaları teşvik edilmektedir.
Hükümetimiz de iki katılım bankası açarak halkımızın faize bulaşmadan tasarruflarını korumaları için önemli bir atılım gerçekleştirmiştir. Fakat toplum olarak faiz ve tefeciliğe öylesine alışmışız ki bu imkândan yaralanmasını dahi bilemiyoruz.
Yapılan ölçümlerde halkımızın tasarruflarını değerlendirirken hala büyük oranda faizi tercih ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim yeni açılan faizsiz kamu bankaları Türkiye’deki faizsiz mevduatın sadece yüzde 4’ten yüzde 6 seviyesine çıkmasına vesile olmuştur. Demek ki halkımızın yüzde 94’ü hala faiz bataklığında yüzmeye devam etmektedir.
Bu vesile ile şu hususu belirtmek isterim ki; helal yollardan kazanılmış ve zekâtı verilmiş her türlü para kutsaldır, bereketlidir. “Ak akçe kara gün içindir” diyerek bir kenara ayrılan paralar hem kendi geleceğimiz hem de ülke ekonomisi için çok önemlidir. İşte bu helal parayı faiz gibi kirli ve pis bir işe bulaştırırsak kendimize yazık etmiş oluruz.
Eğer mecbur kalmış ve faiz belasına bulaşmış isek hiç olmaz ise şunu itiraf edip Rabbimize yalvarmalıyız. “Allah’ım başka bir çare bulamadığım için bu faiz illetine bulaşmak zorunda kaldım. Fakat sen affedicisin bu günahımı bağışla!” diyebilmeliyiz. Fakat sakın ola ki “bu zamanda da faiz olmadan yaşanır mı” veya “enflasyon kadar faiz caizdir” denilmemelidir.
Unutmamalıdır ki; her günahta küfre giden bir yol vardır. Hadiste “Günah ilk defa işlendiğinde kalpte siyah bir leke olur. Eğer sahibi pişman olur, tevbe ve istiğfar ederse kalp yine parlar. Etmez de günahı tekrarlarsa, o leke de artar, arta arta bir dereceye gelir ki, leke bir kılıf gibi bütün kalbi kaplar.” Mutaffifin suresinde zikredilen, “Kellâ bel râne alâ kulubihim - Hayır! Doğrusu onların kazanmakta oldukları kalplerini paslandırmıştır.” âyetinde zikredilen “râne” bunu ifade etmektedir. (İbn-i Mace, Zühd, 29; Tirmizî, Tefsir-u Suret-i Mutaffifin / 1.) Vesselam…