Joseph Murphy Bilinçaltının Gücü isimli kitabında şunu söylüyor; ‘’ Bir an önce doğru, güzel ve değerli şeyleri düşünmeye başlayın, etrafınızda bunları göreceksiniz. Her şey başlangıçta iyi niyetle yaratıldı, siz de eylemlerinizde öyle yapmalısınız.’’ Ve ekler ; ‘’Şunu unutmayın ; sonuçları ortaya çıkaran şey, inanılan şey değil, zihninizdeki inançtır.’’ Yaşadığımız hayat, aslında tamamıyla bilinçaltımıza kodladığımız ve evrene gönderdiğimiz mesajın, enerjinin (adına ne derseniz deyin) bir yansıması. İnsan ‘’ne düşünürse odur.’’ Diyebiliriz. Bilinçaltı ile ilgili yapılan araştırmalar, düşüncelerimizin ne denli önemli olduğunu söylüyor. Şu yukarda bahsettiğim evrene olumlu mesaj gönderme kavramının kendi inancımızda karşılığı ise ‘’dua’’dır. Ve aslında pratikte yapılan şey düşüncelerini olumluya çevirip , ‘’istemek’’ Kimden ya da neyden isteyip istememe mevzusu kendi içsel meselemiz, biz sonsuzluk da dahil tüm evreni yaratan Yaratıcı’dan istiyoruz… Ellerimizi göğe kaldırıp, dileyerek aslında tüm dünyaya ‘’olumlu enerjimizi’’ yolluyoruz.
Saçma gelebilir. ‘’kırmızı bisiklet’’ dilemek yerine gidip satın da alabilirsiniz. Ya da bazı şeylerin çözümü var gibi gözükür ve dua etmek yerine çözüme odaklanırsınız. Ama bizler o çözümü bile bir yaratan olduğuna inanırız. Ve dileriz. Çözümsüz gibi olan şeyler bile çözülüverir. Yağmur duasına şemsiyesiyle gelen çocuğun inancıdır, yağmuru yağdıran… Dünya üzerinde yaşanan onca acı yüreklerimizi yakarken zaman zaman sorguluyoruz, ‘’neden’’ diyebiliyoruz. Zalimler onca kötülüğü gözünü kırpmadan yaparken, ‘’Allah bunlara neden izin veriyor?’’ diyen insanlar bile olabiliyor.. Ama şunu unutuyoruz.
İnsan bu durumda hangi noktada olmalı? İrade bu meselenin neresinde yerini almalı? Allah’ın her kötü olaya müdahale ettiği bir dünyada ‘’imtihan’’ dediğimiz şeyin ne anlamı olurdu o zaman ? ki şuna inanıyoruz ; ‘’dünya imtihan yeri..’’ bazen bizlerden mahrum bırakılan bazen fazlaca sunulan nimetler imtihanımız… Yüreğimiz yanıyor, biliyorum.
Yaşanılan şeylere tahammül sınırımız aşılıyor bazen ve belki sitem ediyoruz ‘’neden’’ diye. Ve tekrar tekrar söylüyorum, insana verilen sorumluluk ve iradenin muhatabı yine insan ise, Allah’tan bu iradeye müdahale etmesini bekleyebilir miyiz? O zaman otomatikman insan iradesini hiçe saymak olmaz mı bu?
Dünya üzerinde kötülüğün egemen olması, insani her şeyin doğallığını yitirip kötülüğe hizmet etmesi, üretilen teknolojinin insan hayatını kolaylaştırmak yerine doğaya, insana düşman olması kadar büyük bir facia olamaz. Dünyayı mahvettik. Doğayı mahvettik. İnsan yaşamını hiçe sayan her türlü oluşum, savaş, düşünce, ideoloji adı her neyse, tüm bunlar yüzünden elbirliği ile kötülüğe hizmet ettik. Ediyoruz. Masum değiliz, her birimiz en güzel şekli ile yaratılıp, hizmetimize sunulan dünyamızın bile doğallığı ile oynadık. Yediğimiz yiyecekler de dahil buna.
Ve bu durumda bizler kalkıp da bu anlamda Yaratıcımızı suçlayamayız. Çünkü başlangıçta dünya böyle yaratılmadı… Rabbimizin sıfatlarından biri de Rahman sıfatı. Anlamı ‘’dünyada ki bütün varlıklara, ayrım yapmadan şefkat ve merhameti ile muamelede bulunan’’. Bizler bu enerjinin varlığına iman ediyoruz. Yani aslında başta da söylediğim gibi, Joseph Murphy’in bahsettiği, bilinçaltımızı olumlu düşüncelerle dolduruyoruz.
Ve bunları dua ederek sonsuz merhamet sahibinden diliyoruz. İşte duanın gücü, inanç meselesi… Rahmet yağmurlarını da üzerimize yağdıran bu inanç…