Gurbette Yaşam…

 Çevremizde, mutlaka Almanyalı veya Avrupalı diye tanıdığımız insanlar vardır. Belki akrabamız, belki de sadece bir komsumuzdur. Samimi bir ilişkimiz yoksa onların hakkında pek bir şey bilmeyiz. Mesela dinine bağlı ise, dinini Avrupa´da nasıl yaşıyor bilemeyiz. Ev de, okul da, çarşı da-Pazar da, iş yerinde nasıl bir yaşama sahiptirler. Alman komşularıyla, Türk komşularıyla ilişkileri hangi düzeydedir. Zannettiğimiz gibi; “bir elleri yağda bir elleri bal da mıdır.”?

Beş yılı aşkın bir zamandır içlerinde bulunduğum “Gurbetçi” kardeşlerimizin sosyal ve dini yaşamlarını sizler için kısaca özetlemek istiyorum.
 1961 yılında bir anlaşma sonucu Almanya ya, daha sonra da diğer Avrupa ülkelerine işçi gönderilirken Türkiye hükümetlerinin yaptığı en büyük hata, gönderdikleri insanların bir dini olduğunu dikkate almamalarıdır. Bu durum, o yıllarda yöneticiler bazında İslam a duyarlılığın da durumunu ortaya koymaktadır. 
Öte taraftan, Türkiye den Avrupa ya gönderilen vatandaşlarımız dünya ve merih kadar farklı bir ortamla karşılaştılar. Katıldıkları bu farklı hayat tarzı karşısında afalladılar, muazzam bir bocalama içine girdiler.( Mesela; İlk nesil denilen büyüklerden dinlediğim trajikomik bir anlatım şöyle: “Hocam markete alış-verişe giderdik, yumurtanın Almancasını bilmediğimiz için, “kıd kıd kıdaaak” diyerek yumurta almak zorunda kalırdık.”) Kendilerine gösterilen işleri büyük bir beceri ve fedakarlıkla yaptılar, heim ismi verilen bekar odalarında yaşamaya başladılar.
Özellikle hafta sonları eğlence yerlerinin önde gelen müşterileri Türkiye den gidenler olmaya başladı. Bir süre, görünüşte görkemli ve eğlenceli; gerçekte içi boş ve insanı madden ve manen çürütücü olan bu renkli dünyayı yaşadıktan sonra, bu hayatı sorgulama ihtiyacını hissettiler, (Erkeklerin büyük bir kısmı farklı nedenlerle bir Alman kadınla yasal veya yasadışı bir evlilik yapmış; bu evlilikten çocuklar olmuş ve sonra bir çoğu alman eşlerinden ayrılmak zorunda kalmış. Bu da ayrı bir dram olarak varlığını devam ettiriyor.) kendilerinin de bir dini, farklı bir hayat tarzı olduğunu düşünmeye başladılar. Bunda, içlerindeki bazı uyarıcıların da önemli katkısı oldu.
Burada 2 tarafında (Almanya-Türkiye)hesap edemediği bir konu vardı.  Almanya, Türk işçilerine Tren istasyonunda “Hoş Geldin” karşılaması düzenlerken, başka bir dine (İslam) mensup kişileri ülkelerine aldığını hesap edemediler. Bu onlara ilerde beklenmedik sorunlar getirecektir.
Türk işçiler, Bir kaç yıl çalışır, güzel para biriktiririm, sonra zengin insan olarak geri dönerim düşüncesi ile gelirken, bu düşüncenin o kadar da kolay olmadığını çabuk anladılar. Baktılar ki, evdeki hesap çarşıya uymuyor, geri dönmek yerine, ailelerini de getirmeye başladılar. Buraya kadar hemen herkesin bildiği şeylerdir. Mesele bundan sonra başlıyor. 
İlk nesil gerçekten büyük sıkıntılar yaşamışlar. Özellikle manevi yönden motive edilmemeleri, cami-cemaat eksikliği bu sıkıntılarını ziyadeleştirmiş. Neyse ki bazı sivil dini kuruluşlar bu meseleye el atınca birkaç cami yapılarak insanlarımızın bu ihtiyacı kısmen giderilmiş. Zamanla cami sayıları hızla artmış. Üzülerek ifade etmeliyim ki bir zaman sonra –fitne ve cahillik sonucu- iş; onların camisi, bunların camisi çirkinliğine dönüşmüş.
Bir zaman sonra DİB konunun vahametini fark etmiş olmalı ki; Almanya nın ve Avrupa nın bir çok yerinde çok güzel camiler yapılmasına öncülük ederek ve Din Görevlisi göndererek insanlarımızın dini ve milli anlamda toparlanmasına vesile olmuştur.
Bugün sadece Almanya da dokuz yüz civarında Cami ve Din Görevlisi hizmet vermektedir. Ama bütün bu çaba ve gayrete rağmen gurbetçi kardeşlerimiz, özellikle gençlerimiz ve çocuklarımız yeterli dini eğitimi alamamaktadır. Bu konuda anne-babaların  beklentilerinin oldukça yüksek olduğunun farkındayız. 
Fakat realite şu: Dil problemi, zaman yetersizliği , materyal eksikliği,  içinde bulunduğumuz şartlar ve gerçekler önümüzde bir engel olarak durmaktadır. Tabi ki tarafların samimi gayretleri neticesinde aşılmayacak sorun yoktur. Duamız biraz daha yol alınması içindir.
Türk işçilerin Almanya´ya ayak basmasından bugüne kadar karşılaştıkları ve her daim yeniden karar vermeleri gereken bir soru da şu: Avrupalı Müslüman olmak mı? Avrupa da Müslüman olmak mı? 
“Avrupalı Müslüman!” olursanız, kimliğinizden, dininizden ve kişiliğinizden çok ödün ve taviz vermeniz gerekiyor. Eğer “Avrupa´da Müslüman” olursanız, aşırı dinci, Terörist ve Almanya toplumunu  tehdit eden bir kişi olarak sayılabiliyorsunuz. 
Haftaya devam inşallah.
Selam ve dua ile…