Yaşlı amcaları dinleyin.Onlar bir şey anlattıklarında ne kadar mutlu olurlar eğer iyi bir dinleyiciyseniz bir cümlede bile bin anlam çıkartabilirsiniz.Kimi gemici hikayeler anlatır kimi ise çobandır kimi eski bir futbolcu kimi de esnaf ayrı ayrı mesleklerde ayrı ayrı hikayeler biriktirilmiş.İşin tuhaf yanı da şu nasıl da çalışkanlar boş duramıyorlar elden ayak düşene kadar çalışmayı,üretmeyi felsefe haline getirmiş o eski çınarlar şimdiki gençlere sadece nasihatla bir şeyler anlatmak değil bunu davranışlarında da hala aktarabiliyorlar.Eskiden elektrikçi amca şimdi bahçeli müstakil evinin bahçivanı,ocağında en iyi çaycı çünkü artık gözleri eskisi kadar iyi görmüyor ve elleri de titriyor bir elektrik işi yapamaz ama ah bir içseniz de tatsanız çayı çok güzel demliyor vallahi tavşan kanı.Çayın demini muhabbet de süsleyince tadına doyulmaz işte birde bahçesinde yetiştirdiği rengarenk çiçekler hele orkideler bembeyaz ne de güzel bakmış onlara,ihmal etmeden sanki bir sevgili gibi.Hiçbir gençte olmayan yaşam arzusu onlar da var o bilgilerini aktarmak nasıl hoşlarını gidiyor ancak biz de ne kadar dinleyiciz ki şimdi nerede bir yaşlı amca veya nene görsek başka tarafa kaçıyoruz.Bunu neden yaptığımızı soyleyeyim isterseniz;
Onlarında bir gün genç olduğu aklımıza gelmiyor,bizim gibi düşünemeyeceklerini sanıp kendimizi bir şey sanıyoruz peki biz onlara ne kadar yaklaşıyoruz ki ne kadar tanıyoruz iç dünyalarının neresindeyiz hiç sorguladınız mı? Tabikide hayır.Ben onlardan daima öğrendim hep öğrendim onlara o kadar şey borçluyumki insanın hayatında iyi bir karekter olması için temel özellikler vardır ya hani işte ben onları yaşlı amcalardan yaşlı teyzelerden öğrendim.
Hiç unutmam çocukken okula giderken yakın bir tanıdğımızın evinin önünden geçerken ben daha yeni yeni kendimi bir birey olarak hissettirdiğim yaşta ve yeni yeni bir şeylerin öğrenmenin yaşındayken hayatta çok önemli bir olguyu ben okula giderken öğrendim.Kazım dede vardı her sabah ben okula giderken balkonda oturur ve ben ordan geçerken hafif sert bir mizacıyla bana baktığını hissediyordum sanki akşam da okuldan çıkışta yine aynı yoldan eve gitmek üzere yürürken Kazım dede yine ayı yerinde oturup etrafı izlerdi ve ben yine selam vermeden geçerdim ordan.Ve bir sabah yine okula giderken bu sefer Kazım dede durdurdu beni hafif bir içim ürpermedi desem yalan olur ve sert bir mizaçla bana bakarak;
__Sen neden bana selam vermeden geçiyorsun bakalım burdan?Beni tanımıyor musun sen bakalım?
__Tanıyorum tabiki ama biraz utangaçım özür dilerim Kazım dede.
__Bir daha burdan geçerken selam vermezsen senle hesaplaşacağız.
__Tamam kazım dede bir daha olmayacak.
Gibi aslında basit görünen ama çok anlamlı bir diyalog geçti.Çünkü ben selam vermeyi Kazım dededen öğrendim ve o sıkılgan,utangaç yapımı yenmemde büyük bir etkisi oldu.Artık her sabah günaydın ve her akşam iyi akşamlardan öteye geçtik onunla.Nasılsın,iyimisin? Okul nasıl gidiyor,Hayat nasıl gidiyor?laflarını konuşmak artık bizim için basit bir işti.Her gün neden o balkonda oturduğunu neden hiç dışarda onu yürürken görmeme sebebini de bir gün okuldan dönerken öğrendim.Kazım dede meğer hastalanmış ve felç olmuş bir gün okuldan dönüşte de yere düşmüştü ve bende o an ordaydım ona yardım ederken öğrendim sakat olduğunu çok üzülmüştüm yardım ettikten sonra o kadar mutlu olmuştum ki o acı gerçeği öğrendiğimde nasıl üzüldüysem yardım ederken de bir o kadar mutlu oldum.Kazım dede bana hayatta en önemli unsurlardan biri olan selam verme kıstasını öğrettiğin için sana minnetarım,iyi yürekli gönlü güzel Kazım dede nurlar içinde yat..
Ben bir dedemi hiç görmedim ötekisini de hayal meyal hatırlıyorum.İkiside iyi adamlarmış kimseden bir kötü söz duymadım onların torunu olduğum için gurur duyuyorum.Hayal meyat hatırladığım dedem benim üstüme nasıl düşerdi o zaman bekar teyzemler ben köy evine gittiğimde peşimde resmen dolanırlardı çünkü ben leb demeden dedem leblebi getirin derdi.Öbür dedemi zaten hiç görmedim ama çok dinledim başkalarından ismini taşıdığım dedeme huyum suyumda çok benzermiş gurur duyuyorum onlarla.
Bir gün bir köy kahvesinde otururken içeriye yaşlı bir amca geldi,akranları da hep oradaydı ve amca selamun aleykum diyerek girdi içeriye yüzünde de gülücükler eksik olmuyordu bir kenara geçti ve başladı konuşmaya bir şeyler anlatıyordu gürültüden sesini duyamıyordum bir de tuhaf olan kimse onu dinlemiyordu ama yaşlı amca ortaya anlatıp duruyordu ve merak ettim neler dediğini duymak için yanına yaklaştım ve oturdum onun gözlerine bakarak dinlemek üzere çevirdim başımı belki de zorla dinlediğim tek yaşlı adamdı çünkü dediklerini anlayamıyor ve konudan konuya atlıyordu.Anladığım bazı şeyler evinde 3 tane sazı varmış ve saz çalmayı da bilmiyormuş peki neden 3 tane saz aldığını da sorunca karısı ölünce kendimi saz çalmaya vurdum demesi beni etkiledi ve üzülerek teselli etmeye çalıştım ne sesi güzel ne de sanatı ancak bir gayesi olduğu kesin meğer evinde yalnız yaşıyormuş ve sazları da o yüzden almış artık tek arkadaşım bu sazlar derken gözlerinden akan bir kaç damla yaştan sonra o içeri gülerek ve kafasına göre bir şeyler anlatan yaşlı amcayla konuştuktan sonra yalnızlığından dem vurması bir yaşanmışlıkların birikimini anlatıyor gibiydi.Muhabbetin sonuna geldiğimizde ise sarılarak birbirimizden ayrıldık ve sonra hiçbir şey olmamış gibi yine gülmeye başlayan yaşlı amca beni uğurlamadı bile bir görüşürüz bile demedi bunun nedenini siz düşünün istiyorum?Yoruma açık bir durum değil mi sizce?..
Askerde bir gün refakatçiydim.Ameliyat olan bir askere bakmakla görevlendirildim ve asker ameliyathanedeyken gecenin bir yarısı ameliyatının güzel geçmesi üzere dua ederken hastanenin lobisinde bir yaşlı karı koca ile denk geldik,muhabbet ettik.Nerelisin oğlum diyerek başladık muhabbet asker olduğumu öğrenince sevindiler hoşlarına gitti başladık konuşmaya sonra biraz daha samimi olduktan sonra teyze kendi kızlarından bahsetti evlenip başka yerlere gitmişler bazı problemler de yaşamışlar bana güvendiler hemen bana da bahsettiler dinledim sonra bende kendim bazı şeyler anlattım tabi sevgiden aşktan bahsettim biraz utandım ama o kadar güven verdiler ki bana ben anlatınca teyze dinledi,yorumladı yani benim yaşıma kadar inip nasihatlar,öğütler verdi en önemli nasihati ise: “Oğlum eğer bir nasip olurda evlenirsen hiç bir zaman saygıyı bozma ve ne kadar küssen de o yatağa sakın küs girme dedi . emin olun ki bir kulağımdan girip bir kulağımdan çıkmadı hepsini bir bir aldım ve teyze sonra dedi ki eğer sevdiğin biri olmasaydı sana benim torunu vermek isterdim deyince hafifçe güldük ve arkası da hep birlikte bir muhabbet selfisi çektirip veda ettik birbirimize.Ben onlarla konuşunca hiç bu kadar muhabbet etçeğimizi düşünmezdim ancak kendi akranlarımla yapamadğımız muhabbetleri onlarla yapmak çok güzeldi.
Nerde bir yaşlı insan bana seslense kanımla, canımla ,heyecanımla onlara en güzel şekilde cevap vermek boynumun borcudur çünkü onlar olmasaydı bizler olmayacaktık.Onların saçının her beyazı bence anlamlı zamanında kara kara dertlerle boğuşarak o beyazlar türedi ve bembeyaz ,pürüssüz yüzleri hayatın yüklerini sırtlanmaya başlayınca kırışıp, o çizgilerin her biri de bir hikayeyi içinde barındıyor.
Unutmayın hep genç kalmayacağız,hep güzel olmayacaksınız,üç günlük dünyada sizi üzen insanlarla yaşlanmayın,hepimiz bir gün yaşlanacağız ve o zaman belki de elimiz ayağımız da tutmayacak belki gözlerimiz de görmeyecek ve beraber yaşlandığımız kişi gözünüz yoksa gözünüz,eliniz yoksa eliniz olsun..öyle bir seçim yapmalısınız ki sadece bir eş değil hayat seçiyorsunuz bunu böyle düşünün genç zamanlarımız hareketli,eğlenceli ve güzel geçebilir yaşlılığınızın da aynı heyecan ve mutlu geçirmek için şimdiden güzel insanlar biriktirmek gerekir.Ünlü bir düşünürün dediği gibi gençler ümitleriyle,yaşlılar anılarıyla yaşar benimde temennim güzel anılar biriktirmenizi dilemek olucaktır ve sözlerimi jackson Brown’un cümlesiyle bitirmek istiyorum;
“İnsanda hayallerinin yerini anılar almaya başlamışsa,yaşlılık başlamış demektir.“
GÜZEL ANILAR BİRİKTİRMEK İÇİN GÜZEL İNSANLARLA BİRLİKTE OLUN , HERŞEY GÖNLÜNÜZCE OLSUN SAĞLICAKLA KALIN..