Hakan Fidan bize ne anlatıyor?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Hürriyet Gazetesi’ne yaptığı açıklamalarda, Esed rejiminin Suriye’de bir barış ve normalleşme sürecine hazır olmadığını açıkça ifade etti. Fidan’ın bu açıklaması, Suriye konusunda bilgi sahibi olmayan ve hayalperest yaklaşımların ne kadar gerçek dışı olduğunu bir kez daha hatırlattı. “Esed ile barışalım, tüm sorunlar çözülsün.” yaklaşımı son derece yanıltıcı.

Bu yaklaşımın altında birkaç farklı neden yatıyor; Suriye’deki saha gerçekliğini bilmemek, Rus propagandasına maruz kalmak veya dünyanın yalnızca Türkiye’den ibaret olduğunu sanmak gibi sebepler. Ancak bu nedenlerin ötesinde bana göre en büyük etken, Suriye’deki savaşa dair tarihsel olarak yanlış bir algıya sahip olmamız.

Türkiye’de neredeyse her vatandaş, ülkemizin Suriye’deki savaşı ya başlattığına ya da savaşın çıkmasında büyük rol oynadığına inanıyor. İnsanlar bu algıya kapılmakta haksız değiller; zira siyasiler yıllarca Suriye’deki savaşı bu şekilde anlattı.

Bir yandan, Davutoğlu’nun Suriye söylemlerinde Türkiye, Suriye’deki her şeyi kontrol eden ve yönlendiren bir aktördü. Türkiye, Orta Doğu’da yeni bir düzen kurmaya, Suriye’deki muhalifleri organize edip Şam’daki yönetimi devirmeye çalışıyordu.

Diğer yandan Türkiye’deki muhalefet, hükûmeti, Suriye’deki savaşı başlatmakla suçluyor ve ülkemizin Suriye’ye yönelik yayılmacı politikalar izlediğini öne sürüyordu. Buna bir de Neo-Osmanlıcılık tartışmaları eklendiğinde kamuoyunda Türkiye, Suriye’deki savaşın başlıca aktörü olarak görüldü.

Ancak bu söylemlerin gerçeklerle ilgisi yoktu. Türkiye, 2015 yılının sonlarına kadar Suriye’de ikincil, hatta zaman zaman üçüncül aktörlerden biriydi. 2011-2015 yılları arasında Türkiye’nin Suriye’deki rolü, Ürdün’ün oynadığı rolden pek farklı değildi. Ürdün Suriye’deki savaş için ne kadar önemliyse Türkiye de o kadar önemliydi.

Türkiye’nin tek farkı, Davutoğlu’nun kişisel çabaları ve Suriye muhalefetinin siyasi kanadının İstanbul’da bulunmasıydı. Diplomasi alanında daha görünür bir rol oynuyordu; ancak Suriye’de belirleyici olan masa değil, sahaydı.

Özellikle 2016’dan itibaren Türkiye, Suriye’de birincil aktör hâline geldi. Bu dediklerime şüpheyle yaklaşanlara önerim, 2011-2015 yılları arasında Suriye’deki savaşla ilgili yazılan uluslararası akademik makalelere bakmaları ve bu makalelerin kaçında Türkiye’nin isminin geçtiğini incelemeleri.

Bu yanlış algı hem muhalefette hem de iktidarda şöyle bir varsayıma yol açtı; Türkiye pozisyonunu değiştirirse Suriye’deki savaşı başlattığı gibi bitirebilir de. Bu nedenle Ankara ile Şam arasındaki görüşmelerin sonucunda Suriye’deki tüm sorunların çözülebileceğine inanıldı.

Suriye’deki savaşı başlatmadığı gibi, ilk yıllarında birincil aktör bile olmayan Türkiye, kendi iradesiyle bu savaşı tek başına sona erdiremez. Suriye’deki savaşı başlatan Şam yönetimidir. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın belirttiği gibi, Esed rejimi, muhaliflerle bir araya gelip müzakerelere başlama niyetinde de değil.

Bu durumda, Türkiye’nin yapabileceği tek şey, Şam’ın tutumu değişene kadar Suriye muhalefetini korumak ve güçlendirmektir. Yoksa savaş bitmez. Bu da zaman alacaktır. Dolayısıyla istesek de istemesek de Suriye’de hızlı ve kolay bir çözüm bulunmuyor. Yapmamız gereken, sürdürülebilir ve sabırlı bir politika izlemektir.