Halep’in siyasi sonucu ne olur?

İdlib’den harekete geçen Suriyeli muhaliflerin, 48 saatten daha kısa sürede Halep’in tamamı ve Hama vilayetinin yarısından çoğunu alması ciddi bir askerî başarı. Saldırının, anlık bir hareketlenmeden ziyade hazırlıkları uzun zamana yayılan bir harekât olduğu anlaşılıyor.

Şam yönetimi, savaşın kaderinin döndüğü anı kendisine bağlı güçlerin Halep’i alması olarak niteliyordu. “Halep’i almamız savaşı kazanmamızı sağladı.” diyorlardı. Şimdi olayı tersinden düşünelim. Muhalefetin Halep’i geri alması aksi yönde bir kırılma noktasına işaret ediyor mu?

Askerî anlamda bunu kestirmek güç. Kimse tarafların sahadaki güçlerini tam olarak bilmiyor. Muhaliflerin Halep zaferi, Şam’ın düşmesine kadar gidecek bir dalgaya yol açabilir mi? Şayet Rusya ve İran, Şam’a ihtiyacı olan desteği vermezse bu mümkün. O zaman savaşın net sonucu, rejimin tasfiyesi olur. Böylesi bir durum, kalıcı siyasi netice verebilir. Suriye Millî Meclisi toplanır ve yeni bir düzen kurulur. Ancak bu, aynı zamanda Rusya ve İran için mutlak mağlubiyet anlamına gelir. Tam da bu sebepten ötürü, sabote edilmesi kuvvetle muhtemeldir.

Tersine bir ihtimal, Rusya’nın desteğini alan Şam güçlerinin, Halep’i geri alıp eski statükoyu yeniden tesis etmeleridir. Bu durumda muhalefet tekrar İdlib’e sıkışacak hatta belki İdlib’de de barınamaz hâle gelecektir. Buradan siyasi bir sonuç çıkmaz. Suriye’nin bugünkü hâlinden memnun olan güçler, sorunu bir süre daha soğumaya bırakırlar. Ancak Türkiye, İdlib’den gelecek göç sebebi ile yeni bir insani krizle karşı karşıya kalabilir. Terör sorunu da olduğu yerde durur.

Üçüncü bir senaryo ise muhaliflerin Şam’ı alamasalar da Halep’i ellerinde tutmayı başarmalarıdır. Bu, Suriye krizinde dondurulmuş başlıkların siyasi meseleler olarak gündeme gelmesini zorunlu hâle getirir. Şam yönetimi dâhil hiç kimse masadan kaçamaz. Daha önceki demokratik geçiş süreçlerini sabote eden YPG/PKK gibi aktörler de yönetime kendi gerçek güçleri kadar katılıma razı olurlar.

Bu senaryolardan birincisi, bölgesel krizin dünya savaşına dönüşme olasılığını taşıyor. İkincisi, zaten sürdürülemeyecek bir durumdu ve Türkiye’nin 40 km’lik koridor için daha büyük çaplı askerî müdahalesini zorunlu kılar.

 Suriye krizinin siyasi çözümü için fırsatlar barındıran en akla yatkın senaryo, üçüncüsü imiş gibi duruyor. Ama bunun da olmazsa olmaz iki koşulu var: Türkiye’nin garantörlük hakkı ve sahada güçlü bir SMO’nun varlığı.