Hamaney’in silahlı cuma hutbesinin düşündürdükleri

İran, geçtiğimiz hafta ikinci kere İsrail’e misilleme bir saldırı yaptı. “Bu saldırı da nisan ayındaki gibi adrese teslim bir saldırı mıdır?” sorusu kuşkusuz herkesin aklını kurcaladı. Görünen o ki İran, 200’e yakın füze saldırısıyla İsrail’in Nevatim Üssü’nü vurmayı başarmış, dünyaya kâğıttan kaplan olmadığı mesajını vermiş, halkını da sevindirmiştir. Peki neden Türk halkı olarak aynı sevince ve onca masumun öcünün alındığı hissine kapılamadık? Çünkü biliyoruz ki İran ne kadar İsrail’e verip veriştirse de ne kadar süpersonik füzeler fırlatsa da İsrail’in Beyrut’u bombalamasını, sivilleri öldürmesini engelleyemeyecektir.

İran ve İsrail’in birbirine karşı tehditleri havada uçuşurken Hamaney, elinde silahla dört yıl aradan sonra verdiği cuma hutbesinde İsrail’in düşmanlarını sayarken Türkiye’yi anmamıştır. Hizbullah lideri Nasrallah, X hesabından Cumhurbaşkanımızı suçlayıcı karikatür paylaşmış, daha kötüsü, Pezeşkiyan PKK sevicisi Bafel Talabani ile Irak’ta buluşmuştur. Bütün bunların bize anlattığı tek bir şey vardır; o da hem İran’ın hem de İsrail’in hedefinde Erdoğan yönetimindeki Türkiye’nin olduğudur.

Bölge yangın yerine dönmüşken, İran sürekli İsrail tarafından tehdit edilirken aslında en akla yakın olan, Pezeşkiyan’ın Erdoğan’a hemen bir ziyarette bulunması ve masum sivilleri öldüren ve bölgede gün geçtikçe yayılan İsrail’e karşı güç birliği yapmasıdır. Tıpkı bundan önce Ahmedinejad’ın 2010 yılında yaptırımlara karşı Türkiye ile iş birliği yapması gibi… Ama ne yazık ki geçen bu 14 yıl içinde İran’da köprünün altından çok sular akmıştır.

Bugün istihbaratı delik deşik olmuş İran, Türkiye ile dayanışma içine girerek İsrail zulmüne karşı koyabilecek ve bölgesel bir iş birliği gerçekleştirebilecek sahici siyasiler tarafından yönetilmemektedir.

Diğer bir deyişle, İran yönetim zafiyetindedir ve kılcal damarlarına kadar istihbaratına sızmış İsrailli ajanların cirit attığı bir ülkeye dönmüştür. Aslında aynı sızmalar Türkiye’ye de yapılmış ancak bizim istihbaratımızın görünmez kahramanları sayesinde, Mossad’ın Türkiye’deki hedeflerini özel dedektifler aracılığıyla takip ettiği ortaya çıkmış, Erdoğan’ın, MİT’in 97’nci kuruluş yıldönümündeki konuşmasında da vurguladığı gibi, MİT casusluk şebekesini ortaya çıkararak İsrail’i dumura uğratmıştır.

Bu aşamada Türkiye, İsrail’in Lübnan’da yayılması karşısında sınırlarını koruma ve içeride istihbarat gücünü tahkim etme yolunda devam edecektir. Lübnan’dan sonra Şam rejiminin de manevra kabiliyeti gittikçe daralmaktadır. Suriye’deki Hizbullah militanlarının Lübnan’a kayması durumunda savunması daha da zayıflayacaktır. Bu durum Beşşar Esed’in Türkiye ile diyaloğu başlatmak için Türk askerinin çekilmesi talebinde ısrar etmesini anlamsızlaştıracaktır.

Sözün özü, Hamaney’in elinde silah ile halka hitap etmesi sadece görüntüyü kurtarmaya yetmektedir. Artık Türkiye’nin bir zamanlar yüksek düzeyli stratejik iş birliği konseyi toplantıları yaptığı komşuları olan İran ve Suriye’nin ciddi bir beka sorunu vardır. Maalesef yakın gelecekte ne Şam ne de Tahran yönetimlerinin istikrarlı bir geleceği olması öngörülememektedir. Hatta sıra Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır gibi, İsrail’in mezalimi yokmuş gibi davrananlara gelecektir. Dolayısıyla yukarıda sayılan ülkelerin pek çoğunda ya lider değişimi ya da rejim değişimi olması kaçınılmazdır. İçinde bulunduğumuz süreçte esas savaşın istihbarat savaşı olarak devam edeceği ise son derece açıktır.