Fakat nereden bilebilirdik ki; bundan tam iki yıl sonra ABD donanmasının sancak gemisi olan USS Saratoga Uçak Gemisinden kalleşçe atılan iki adet Sea Sparrow güdümlü mermisi ile şehit olacaktı? İşte bu şahadet vesilesi ile 2 Ekim 1992 tarihinde neler olduğunu izah etmeye çalışayım.
Umulur ki “Ayıdan post Haydut ABD’den dost olmaz” sözü de bir parça anlaşılmış olur. ABD kendisine çok yakışan “haydut” lakabı gibi dünyanın çeşitli yerlerinde hala suikastlar yapmaktadır. Gerçi bunların çoğunluğu uçaklara yerleştirilen bomba ve düzeneklerle yapılsa da bazen açıkça saldırmaktan da geri durmamaktadır.
Örneğin birkaç yıl önce İran devletinin önemli yöneticisi Kasım Süleymani’yi açıkça öldürmekten çekinmemiştir. Fakat Türkiye bir NATO ülkesi idi ve bu nedenle savaş gemimize yapılan suikastın “kaza süsü” verilerek açıklanması gerekmişti. Fakat mevcut silah teknolojilerinin emniyet sistemleri asla böyle bir kazanın olmasına imkân bırakmıyordu.
O halde işin aslı neydi? 1990’ların başında “Baba Bush” yönetimindeki ABD, Saddam yönetimindeki Irak’ın Kuveyt’e girmesini bahane ederek Irak’a savaş açmıştı. Sonuçta Irak’ın Basra Körfezi’ndeki ve ülkenin güneyindeki gücü kırılmış, zengin petrol yataklarının bulunduğu Irak’ın Kuzeyi için de yeni planlar yapmıştı. ABD, bu plan çerçevesinde Irak topraklarının kuzeyini kendi denetimine almayı başarmıştı. 36 paralelin kuzeyini denetlemek üzere Çekiç Güç adında bir askerî mekanizma kurdu. Bu mekanizmayı da maalesef Türkiye üzerinden yürüttü.
Kuzey Irak’ı Türkiye’den hem denetledi hem de PKK’yı semirtip büyüttü. Dönemin Cumhurbaşkanı Özal, Birinci Körfez harekatını, misak-ı milli sınırları içindeki Musul ve Kerkük’ü kurtarmak için bir fırsat olarak görmüştü. Fakat Genelkurmay Başkanı Torumtay’ın istifası ve savaştan kaçan generallerin diretmesi ile bu çok önemli fırsatı kaçırmış olduk. Aynı fırsat İkinci Körfez Harekatı esnasında tekrar ayağımıza kadar geldi. Fakat bunu da “1 Mart Teskeresinin” Mecliste onaylanmaması sonucunda bir daha elimizin tersiyle ittik. Asker 50 yıl beslenir; sadece bir gün için. İşte o gün savaşa girmek gerekmiş fakat savaştan kaçan bazı generaller yüzünden ayağımıza kadar gelen fırsatı yine kaçırmıştık.
Bu acı olayları da hafızamıza kaydetmek gerekir. En azından asker yetiştiren kurumlar “icabında vatan ve vazife uğrunda hayatını seve seve feda edeceğini” unutmaması gerekir. İşte tam bu yıllarda bir NATO tatbikatı sırasında 2 Ekim 1992’de Türk Deniz Kuvvetlerine ait TCG Muavenet muhribi, ABD’nin Saratoga gemisinden atılan iki Sea Sparrow güdümlü mermileriyle vuruldu. Gemi komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör ve 5 denizcimiz şehit oldu.
Çok sayıda da askerimiz yaralandı. Bunun arkasından dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağı şüpheli bir şekilde düştü ve Bitlis şehit oldu. 29 Yıl önce gerçekleşen bu acı olaylar Türk-Amerikan ilişkileri açısından önemli bir dönüm noktasıdır.
Bu olayın ardından haydut ABD’den korkup çekinen siyasetçi ve askerler yüzünden Türkiye, tarihinde görülmemiş bir tarzda ABD’nin saldırgan ve tecavüzkâr politikalarına boyun eğmişti. 15 temmuz 2016 askeri darbesini de bu açıdan değerlendirmekte yarar vardır.
Ardından gelen Başkan Clinton dönemi kısmen sorunsuz devam etse de sekiz yılın ardından bu sefer Oğul Bush, Amerika’ya başkan oldu. Onun sekiz yıllık dönemi ise hem Türkiye, hem de dünya açısından bir kâbus gibi geçti.