Yasemin, mis kokusunu salıverdi yine. Öyle de arsızdır ki bütün ağacı, balkonu sarıp sarmalar. Huyu, ismi ve kokusu gibi zarif değildir. Ama çicek sevenlerin vazgeçilmezidir. Nasıl vazgeçersinki mis kokusu burnunun direğini sızlatır. Haziranın geldiğini müjdeler. Ekimi ve bakımı çok kolaydır o kendini büyütür ve sevdirir. Beni de kokusu alır götürür başka diyarlara. Hüzünler mi desem yoksa mutluluklar mı. Haziran geldi ve tatlı bir telaş var etrafta. Çilekler çıktı, bezelyeler, enginarlar. Pazara da gidemedim bu aralar, keyfim yok azıcık, üzerinize afiyet. Reçel yapmak lazım, bezelye stoklamak lazım da tembelliğim üzerimde. Yaz geldi şükür okullar da tatil oluyor. Şimdi mezuniyet telaşları başlar. Nerden nereye geldim ya hu yasemin den mezuniyete ilahi bana. Demekki kokusu bana mezuniyetleri hatırlattı burdan da bunu anladım. Lise mezuniyetimi hatırladım.
En havalı mezuniyet lise bence. Kendini bir şey zannediyorsun. Çok olgun, çok biliyormuş gibi. Halbuki hayatın daha neresindesin farkında değilsin. üniversite sınavı bir yandan, kazanamazsam ne yapacağım derdi bir yandan. Ama herşeye rağmen büyümüş ve olgun hissediyorsun kendini. Yanlış yapmam duygusu içini sarmış da belli etmemeye çalışıyorsun. Ben öyleydim yani sizi bilmem de. Nasihatler falan vermeye başlamıştım o kadar yani. Çalışkan bir öğrenciydim aslında hem de oldukça. Öğretmenler mutlaka üniversite sınavını kazanacağımı söyleyip beni iyiden iyiye havalara sokuyorlardı. Öyle bir fos çıktım ki kimse inanamadı. Aslına bakarsanız okulun en tembel sınıfındaydım da o yüzden beni çok çalışkan zannediyorlardı. Neyseki ikinci senemden sonra kazandım üniversiteyi. Azmin elinden ne kurtulmuş.
Mezuniyetime geleyim, o yıllarda çay partileri olurdu. Her okul çay partisi düzenlerdi. Ama bu sefer daha özel olmuştu. Mezuniyet balosu, yani bu söylediğim anlatılmaz yaşanır. Kendimi onsekizinci yüzyıl prensesi zannetmiştim. İsme bak balo. Pembe bir elbise diktirdik annemle, sene başından sene sonuna kadar para biriktirdim. Ah o heyecan. Sınıfta kızlarla sadece ne giyineceğimizi konuşuyorduk. Ellerimizde de moda dergisi vardı. Kaçar mı hiç. Bundan otuzbeş sene önceden bahsediyorum. İsminin balo olduğuna aldanmayın oldukça mütevaziydi. Ama bizim için kraliyet ailesinin balosuymuş gibi geliyordu. Hayal dünyası işte. Ailelerimizde bizle birlikte geliyordu. Uzaktan bizleri koloçan etmek için. Süslendik püslendik, hayatımın ilk makyajını yaptım. Elbisemi giyindim hiç oturmadım gidene kadar buruşmasın diye. En sonunda vardık balo salonumuza (mütevazi bir çay bahçesi) Hepimiz yuvarlak masalarda periler gibi oturuyorduk. Utangaç ve masum.
Taki Yonca Evcimiğin Aboneyim şarkısı çalana kadar. Bütün kurtlarımızı döktük. Sonra da birbirimize ağlayarak sıkı sıkı sarıldık. Ayrılık vakti gelmişti, liseyi bitirmiştik artık. Kimimiz hıçkırıklara boğuldu. Kimimiz de sessizce ağladı. Bir daha böyle ne zaman bir araya gelirdik bilemedik hiç birimiz. Birbirimize sözler verdik her hafta buluşacaktık. Hiç olmadı onbeş gündebir. Her ayrılık gerçekten çok hüzünlü oluyor bu bir mezuniyet olsa bile. Yasemin kokusu ve haziran beni taa nerelere götürdü. Bir liseli kız vardı yüreği sevgi dolu, bir liseli esmer kız ince zarif duygulu, gözleri sevgi dolu...