HERKESİN BİR MASAL KAHRAMANI VAR;BENİM DE SEN

Bir varmış, bir yokmuş...Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde diye başlayan nice masallarla büyüdük hepimiz. Bir masalı kahramanı bildik hatta hayatımızın veya bir masal kahramanını neşe bildik hayatımıza...Ninnilerin tılsımı etkisini kaybedince üzerimizden, bir parça daha büyümenin yolu masal dinlemekten geçerdi vesselam. Her masal farklı bir hisle içine alıverirdi bizi, her masal ardında bir hayali diziverirdi. Sonraları başımıza gelen musibetlerde; "çocukluğuna inmek lazım bunun "ifadesinin küçükken  dinlediğimiz masallarla bir ilgisi olmalı...
Dinlediğimiz masallar  karakterimizin şekillenirken tesirli bir  dokunuş oldu. Gün oldu hayallerini Dede korkut masallarının kahramanlıklarıyla çerçeveleyip; “gölgelerin gücü adına Heman,güç bende artık "diyen kahramanlı zihinlere kafa tuttuk. 
Sonra özünü kaybetmeyen bir neslin çocukları olup da ,Deli Dumrul'lar büyüttük...Tebessümü Nasrettin Hoca'dan öğrenen çocukların fıkra kültürüne aykırı düşer, yeni neslin bi edep lisanıyla ortalıklarda dolaşan komedyenlerine alkış tutmak. Zira gülmek insanın edebiyle paralel değil mi, neye güldüğümüz, kime güldüğümüz ve nasıl güldüğümüz mühim. Yolunu kaybetmemek için elinde ki ekmek kırıntılarını yollara serpip yine de talihsizliklerin peşlerini bırakmadığı Hansel ve Gratel bana hiç de hisli gelmemişti ;ben Keloğlan'ın padişahın kızıyla evlenebilmek için yaptığı fedakarlıklarla besledim hayallerimi de, gönlümü de...Ah o Tepegöz masallarının naif üslubu peki ,"Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken uçsuz bucaksız engin okyanusların dalgalarını köpürterek dövdüğü yüksek uçurumlarla kaplı kıyıları olan bir adada yaşayan bir Tepegöz varmış. Leyleklerin annesine götürmek için bohçalarına aldığı her ne hikmetse yanlışlıkla bu ıssız adaya düşürdüğü bir Tepegözmüş. “diye başlıyor ya; hani böyle insanın bağrına huzur filizini ekip de sonrasında da nice gönüllerin nasipleneceği türden. Babadan oğula, dededen toruna dilden dile dolaşan bir destan...Sonra büyürüz!              Bu masalların etkisinden çıkamayan gönlünün bir yani hâlâ çocuk kalanlar, ömürlerinde barındırır ve kendi masallarını meydana getirir bu samimi hislerle...
lakin masumiyetin bir örtü gibi üzerlerinden atanlar da masal olur hayatın bu karmaşasında...kaybolur gider Kaf dağının ardında, krallar ülkesinde ezilir büzülür. Pikonun uzayan burnu gibi yalan olur ,külkedisi gibi saatlere sınırla tutunur sahip olduğu her şeye ve unutulur gider. Tüm bunların arasında peki kendi kahramanını hayal edenler hangi türü olur masalın bilemiyorum. Gerçekçiliğin onca acısına,derdine,samimiyetsizligine,yalanına,çirkin yanlarına nispet yapan bir kahraman çizeriz gönlümüzün resim defterine...kahramanı bildiğimiz o kişinin hayran kaldığımız her yönüne bir renk değdiririz...
Biliriz ki ömür bir masal misali gün öğütür takvim yapraklarından...Bize kalan ve ardımızda hatıra bırakacağımız yeganemiz ; her güne yazdığımız yazılar ve çizdiğimiz resimler...Çünkü;” herkesin ömründe var ettiği bir kahramanı olur, benim de sensin ”diyerek başımıza düşen elmaları mutluluğa sebep biliriz...