Müslümanların takvimi Hicret ile başlar. Miladi 622 yılında Fahri Kainat Alemlerin Reisi Hz. Muhammed Mekke’li Müşriklerin suikastlarından kurtularak Medine’ye hicret eder. Medineliler bütün Müslümanları bağırlarına basarak her şeyini paylaşırlar.
Türkler Müslüman olduktan sonra Medineli Ensar’ın bu güzel tutumunu benimsemişler bin yıldan beri katliamdan kaçıp topraklarına gelen her topluma kanatlarını açmıştır. Anadolu sadece Müslüman göçmenlerle değil Yahudi, Beyaz Rus, Polonyalı ve daha nice gayrimüslim topluluklara ev sahipliği yapmıştır. Bunun bir istisnası olmuştur. Bu olayla ilgili şiirler yazılmış bir hicran yarası olmuştur.
Boraltan Köprüsü faciasından bahsediyorum. İsmet İnönü’nün Stalin’in zulmünden kaçan soydaşlarımızı teslim ettiği Boraltan köprüsü, ne yazık ki yeniden gündeme oturmuş durumda. Şimdi de zalim Beşar Esed’in zulmünden kaçıp gelen Suriyeli kardeşlerimiz geri gönderilmek isteniyor.
Peki Suriyeli yöneticilerden ne bekleniyor. Savaşın dehşetinden kaçıp gelen Suriyeliler geri gönderilse Stalin’in yaptığından farklı bir muamele mi görecekler. Malumunuz Stalin, yüzlerce Müslümanı daha Sovyet topraklarına adım atar atmaz Boraltan Köprüsünün başında şehit edivermişti. Esed böyle yapmaz elbette, götürüp kapalı bir alanda infaz eder. Fakat sonunda onun yaptıkları ile Stalin’in yaptıkları arasında çok büyük bir fark yoktur. Ne var ki Stalin gayrimüslim halkına zulmediyordu. Esed ise Müslümanları katlediyor. Fark sadece bu kadar…
Ruslara iade edilen 417 Türk, onları teslim eden Türk subayının gözü önünde Serder Abad Barajının öte yakasında toptan kurşuna dizilmişlerdir. Tutsak Türklerin kurşuna dizilmeden önce söyledikleri bir ağıt şöyledir:
Boraltan bir köprü, aşar geçer Aras’ı,
Yuğsan Aras suyuyla, çıkmaz yüzün karası.
Karası, karası, merhamet fukarası,
Karası, karası, merhamet fukarası,
Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni,
Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni.
Dönüp seslendim geri, merhametsiz birine,
Beni siz vursaydınız, şu gavurun yerine…
İşte dinimizde töremizde olmayan böyle bir şeyi yani hicret edip vatanımıza sığınanları geri göndermek atalarımızdan dedelerimizden hiçbir şey kalmadığına delildir. Bu zalimce ve haince düşünceye sahip olanlar şunu düşünmüyorlar mı?
Bir gün siz de öleceksiniz. Misafir olarak geldiğiniz bu dünyadan göçüp sonsuzluk alemine yöneleceksiniz. Orada sizden sual edilse ve denilse ki “size sığınan bu din kardeşlerinize niçin zulmettiniz?” o zaman ne cevap vereceksiniz.
Yol yakın iken bu vicdansızca konuşmaları bırakıp Suriyeli kardeşlerimize elimizden gelen en iyi ev sahipliğini göstermeli gerekirse vatandaşlık vererek iş güç sahibi olmalarına destek olmalıyız. Hem bu dünyada hem de Ruz-i Mahşerde alnımız açık yüreğimiz ferah bir şekilde yaşayalım, vesselam…