Geçtiğimiz günlerde İsrail ile Hizbullah arasında gerilim giderek arttı. İsrail’in, Hizbullah’ın kullandığı iletişim cihazlarına yönelik düzenlediği istihbarat operasyonu sonucu binlerce Hizbullah üyesinin yaralanması önemli bir gerilim oluşturdu.
Bununla birlikte İsrail’in, Lübnan’a yönelik hava saldırılarının sayısı da giderek artıyor. İsrail’in Filistinlilere yönelik katliamları sebebiyle oluşan öfke, birçok insanın Hizbullah’a sempati duymasına yol açıyor. Ancak bu yaklaşım çok sorunlu.
Son dönemlerde Türkiye’deki bazı etki ajanları, Türk kamuoyunun algısını yönlendirmeye ve İran güzellemesi yapmaya çalışıyorlar. İsrail’e yönelik duyulan öfke ve insanlardaki "bir şey yapamama" hissini suistimal ederek İran ve onun vekil unsurlarına yönelik sempati ve destek oluşturulmaya çalışılıyor.
Birçok insan, bu algı operasyonuna kapılıp gönüllerinde İran’a, özellikle de Hizbullah’a sempati beslemeye başladı. Ancak bu görüntü yanıltıcıdır ve belki de İsrail’deki aşırı sağcı siyasi partilerin özellikle istediği bir görüntüdür.
Nitekim Filistinli yapılar ne kadar İran’a yaklaşır ve İran güdümüne girerse Filistinlilerin hak talepleri de o kadar meşruiyet kaybedecektir. Heniyye suikastını da bu bağlamda değerlendirmek mümkündür.
Diğer yandan, 7 Ekim tarihinde Hamas’ın İsrail’e düzenlediği saldırıda, Hizbullah’ın Hamas yetkililerine verdiği yanlış izlenimin önemli bir rolü bulunmaktadır. Evet, İran ve İran destekli Şii milisler, 7 Ekim saldırısından haberdar değildiler. Ama öncesinde Hamas’a, İsrail’le bir savaş durumunda kuzeyden ikinci bir cepheyi açacaklarını söylemişlerdi.
Hamas harekete geçtiğinde bu sözlerin yalan olduğu anlaşıldı ve Hamas tek başına kaldı.
Bir şeyi daha hatırlatmakta fayda var. İsrail’e karşı pozisyon alan kişiler ve devletler, neden bu pozisyonu alıyorlar? Elbette, İsrail’in Filistinlilere karşı düzenlediği savaş suçları ve sivil katliamlar yüzünden.
Peki, Hizbullah, İsrail’den daha mı masum? Ya da şöyle soralım: Filistinlileri öldürmek suç, Suriyelileri öldürmek suç değil mi?
Hizbullah konusunda, balık hafızalı olmamalıyız. Hizbullah olmasaydı şimdi Şam’da etkisiz bir Esed rejimi olmazdı; Suriye devrimi başarılı olurdu. Hizbullah, Esed rejiminin en zayıf olduğu dönemde onu hayatta tuttu.
Suriye genelinde, Hizbullah’ın işlediği sivil katliamların haddi hesabı yok. Geçtiğimiz 13 yılda öldürdükleri sivillerin sayısı, İsrail’in Gazze’de öldürdüğü sivillerden dahi fazla. Hatta geçtiğimiz günlerde İsrail’in Lübnan’daki son saldırılarının hemen akabinde, Hizbullah yine Suriye’deki İdlib bölgesinde, aralarında çocukların da bulunduğu sivilleri öldürdü.
Hizbullah ile İsrail arasındaki gerilim noktasında çok dikkatli olmalıyız. Hizbullah, sempati duyulabilecek ve desteklenebilecek bir yapı değildir. Hizbullah’tan ne bize ne de Filistinlilere bir fayda gelmeyecektir.
Belki İsrail, Lübnan’a kara harekâtı düzenleyebilir. O zaman Hizbullah propagandası daha da güçlenecektir. Ancak gündem ne olursa olsun, geçmişi unutmamalıyız ve Türkiye’nin çıkarlarını geri plana atmamalıyız.
Dış politika yapımında her zaman birincil önceliğimiz Türkiye’nin çıkarı, kapasitesi ve değerleri olmalıdır. Anlık gelişmeler bize geçmişi, kapasitemizi ve değerlerimizi unutturmamalıdır.