Ayrıca her 18 Kasım törenine katıldığımda Okul Komutanı Amirallerle görüşüp Deniz Harp Okulu Camisinin ne zaman ihya edileceğini sorarım. Nitekim 2019 yılında da sorduğumda okul komutanı çok güzel bir caminin fotoğrafını göstererek bu konuda çalışmaların son aşamaya geldiğini Milli Savunma Bakanlığı ve Deniz Kuvvetleri Komutanlığından onay alınması aşamasına geldiğini söyledi.
Fakat ne yazık ki aradan iki yıl geçmesine rağmen hala tek çivi dahi çakılmış değildir. Bu konuda Sabetaycı olduğundan şüphe duymadığım bazı kişilerin cami yapımına engel olduğunu fark ettim. Şimdi de buradan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Milli Savunma Bakanını Hulusi Akar’ı göreve çağırıyorum. Öncelikle “bu cami yapımına engel olan kimlerdir?” sorusuna cevap vermeleri gerekiyor.
Camiden korkan ve cami yapılmasına engel olan Allah’tan korkmayan bu kişilerin kimlikleri ortaya dökülerek yapmış oldukları fenalıkların engellenmesi gereklidir. Ayrıca zaman geçirilmeden bu kişilerin hem halkımızın vicdanında hem de kanunlar önünde cezalandırılması gereklidir. Aksi takdirde Anayasa’da teminatı bulunan din ve vicdan özgürlüğüne karşı açık bir suç işlenmiş olacaktır. Eğer bu apaçık din düşmanlığına göz yumulmaya devam edilirse hükümet ve Milli Savunma Bakanlığı yetkilileri de suça iştirak etmiş olacaklardır.
Yazımın kalan kısmında 2007 Yılında İstanbul’da yıkılan veya harabe haline gelen camilerimizi ihya etmek üzere kurulan İSTED’in faaliyetlerine yer vermek istiyorum.
Doktor Erhan Sarışın başkanlığında bir avuç gönüllü ile kurulan bu dernek; CHP idaresi zamanında yıkılan İstanbul’daki birçok caminin ihya edilmesine sebep olmuştur. Özellikle tarihi eserlerin yaşamasına ve yeni eserlerin ortaya çıkmasına katkıda bulunmaya çalışmak önemli bir vatandaşlık vazifesidir. Çünkü çevremiz ve özellikle de İstanbul’a İslam mührünü vuran camilerimizi korumak her şuurlu Müslümanın görevi olmalıdır. Bu eserler ve doğal güzellikler; sadece geçmişten bir miras değil, geleceğe emanettir.
İşte bu nedenle faaliyetlerin bir dernek çatısı altında sürdürülmesi zorunluluk haline gelmiş ve bu maksatla İstanbul Çevre, Kültür ve Tarihi Eserleri Koruma Derneği kurulmuştur. Derneğimiz 20 Haziran 2018’ e kadar genelde Suriçi ve Tarihî Yarımada olmak üzere yaklaşık 115 Camii, Mescid, Tekke ve Çeşme ile ilgilenmiş sonuçta bir çok eserin ihyasında önemli görevler almıştır.
Dernek üyesi olarak üç yılını Heybeliada’da ve son yılını da Tuzla’da okuduğum Deniz Harp Okulu için cami yapılması konusunda hala mücadele etmekteyim. NATO standartlarına göre tabur ve üstü birliklerde ibadethane yapılması gerektiği için bu konuda yapmış olduğum girişimlere karşı özellikle askerler kayıtsız kalamadı. Mücadelemde haklı olduğumu fakat bu taleplerimin yerine getirilmesi için zamana ihtiyaç duyulduğu, hükümet ve ilgili bürokratlar tarafından hep dile getirildi.
Türkiye’de bürokrasinin ne derece hantal ve beceriksiz olduğu herkes tarafından gayet iyi bilinmektedir. Görüştüğüm devlet adamları, uğrunda mücadele ettiğim çevre, kültür ve tarihi eserlerin korunması konusunda daima olumlu oldular. Eskiden olduğu gibi “askeriyede caminin ne işi var” gibi din ve vicdan özgürlüğünü kısıtlayıcı sözleri söylemediler. Bununla birlikte camiye ve dine düşman bürokratları da aşmakta çok zorluk çektiğinin fark etmekte hiç zorlanmadığımızı ifade etmek durumundayım. Özellikle cami minareleri bazı din düşmanlarını fevkalade acıtmaktadır. İstanbul’un artık asla bir Hıristiyan veya Yahudi kentine dönüşemeyeceğinin bir kanıtı ve mührü olan cami minareleri bazı insanları çok rahatsız etmektedir.