Bu konuda Lemaat isimli eserinde konuya açıklık getiren Bediüzzaman şöyle ifade etmektedir:
“Kur'ân âyine ister, vekil istemez. Ümmetteki cumhuru, hem avamın umumu, burhandan ziyade mehazdaki kudsiyet şevk-i itaat verir, sevk eder imtisale. Şeriat, yüzde doksanı müsellemât-ı şer’i, zaruriyât-ı dinî birer elmas sütundur. İçtihadî, hilâfî, fer'î olan mesâil, yüzde ancak on olur. Doksan elmas sütunu, on altının sahibi. Kesesine koyamaz, ona tâbi kılamaz. Elmasların madeni, Kur'ân ve hem hadistir. Onun malı; oradan her zaman istemeli.
Kitaplar, içtihadlar Kur'ân'ın âyinesi, yahut dürbün olmalı. Gölge, vekil istemez o Şems-i Mu'cizbeyan”
Mehazın kutsiyeti çok önemlidir. Bu nedenle Allah’ın emirlerine itaat mümkün olur. Aksi takdirde günümüzde olduğu gibi Cuma hutbelerinin Türkçe okunması insanları etkilemek bir yana hutbe esnasında uyuklamasına yol açmaktadır. Özellikle namaz konusunda ülkemizde yaşanan olumsuz durumun bu açıdan ele alınması gereklidir.
Bu konudaki bir başka eserinde çok veciz bir şekilde şu ifadelere rastlamak mümkündür:
"Sual: Avâm-ı nâs Arabîden haberdar değildir; fehmedemez. Cevap: Avâm-ı nâs, zaruriyat ve müsellemat-ı diniyeye muhtaçtır. Ve hutbe makamı da bu gibi hükümlerin tebliği içindir. Bu hükümler kisve-i Arabiye içinde tafsilen değilse de icmâlen avâm-ı nâsa malûm ve mâruftur. Maahaza, lisan-ı Arabta bulunan şehâmet, yükseklik, meziyet, satvet diğer lisanlarda yoktur."
Her hükmün vücuda gelmesi bir illete binaen olduğu gibi bir maslahata da tabidir. Fakat maslahat yani faydalı olması illet olmasını gerektirmez. Belki sadece tercih edilmesi için bir sebeptir.
Günümüzde insanlar dünya üzerinde yoğunlaşmış ahreti unutmuşlardır. Hâlbuki dünyadaki maslahatlar güzel işler ahirete vesile olması yüzünden önemlidir. Yoksa sadece dünyaya nazar etmek; sonsuz hayatı düşünmemek gafletten başka bir şey değildir.
Arapça ibareler insanı daha fazla etkilemekte ve ibadetlerin yapılmasında daha çok etkili olmaktadır. Bu konuda Lemaat isimli eserinde Bediüzzaman şöyle demektedir:
"Tâlim-i nazariyattan ziyade, tezkir-i müsellemâta ihtiyaç var. Zaruriyât-ı dinî, müsellemât-ı şer’i, kulûblerde hâsıldır, ihtar ile huzuru, tezkir ile şuuru. Matlup da hâsıl olur. İbare-i Arabî daha ulvî ediyor tezkiri, hem ihtarı. Onun için Cumada hutbe-i Arabiye, zaruriyâtı ihtar, müsellemâtı tezkir, maalkifâye olur onun tarz-ı tezkiri. Nazariyâtı tâlim onda maksud değildir. Hem İslâm’ın vicdanî simasında şu Arabî ibare bir nakş-ı vahdettir; kabul etmez teksiri.
Bu konuda İslam âlimlerinin ve özellikle de Bediüzzaman ifadeleri çok önemlidir. İşte hutbenin Arapça olmasının hikmetlerinden sadece birkaç tanesini yukarıda ifade ettik. Hâlbuki daha birçok madde dahi sayılabilir.