İbadet, yaratıcı ve herşeyin sahibi yüce Allah karşısında, insanın benliğinin farkında olması ve O’nun önünde kendine özgü bir şekilde derinden saygı ve eğilişin bir ifadesidir. İslâm ibadetlerle ahlâk arasında sıkı bağ kurmaktadır. Zira ibadet, hayatta takınılacak tavrın; insanın davranışlarına inandığı değerlere göre şekil vermesinin ifadesidir. Nitekim “Bana kulluk edin. İşte bu dosdoğru yoldur, diye emretmedim mi?” (Yasin, 36/61 ) ayetin de bu ilişkiye işaret edilir.
İbadetler, hem kalbimizdeki imanı güçlendirir hem de iyi ahlâklı olmamızı sağlar. Mesela, beş vakit namaz bize daima Allah’ı hatırlatır, her türlü çirkin davranıştan vaz geçirir. Oruç, şefkat ve merhamet duygularını geliştirir, elimizi, gözümüzü haramdan, dilimizi yalandan korur. Zekât cimrilikten kurtarır, başkalarına karşı iyilik ve yardım severlik duygularını geliştirir, topluma faydalı bir insan haline getirir. Hac dünyanın her yerinden gelen Müslümanların, bir ve beraber olmalarının sembolüdür.
Böylece ibadetlerle beslenen inanç, iyi ahlâk meyvelerini vermiş ve insana gerçek değerini kazandırmış olur. İslâm’a göre ahlâklı bireyin göstergesi kişinin Allah’a olan bağlılığının samimiyet derecesidir. Allah’a samimiyetle inanan ve ibadet eden bir Müslüman’ın davranışları güzel ahlak yönünde şekillenir. Müslüman, bu anlamda yardımsever, sorumluluk sahibi, kötülüklerden sakınan, insanlarla ilişkilerinde adaleti gözeten, kin, nefret, düşmanlık gibi kötü duygu ve düşüncelerden uzak duran kimsedir.
İslâm ahlâkı, Yüce Allah’ın, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e talim ettiği ve onun da hayatında tatbik ettiği prensiplerdir. Bu prensipleri sahabeler Hz. Peygamber (s.a.v.)’den görerek yaşamışlar ve bu şekilde sonraki nesillere miras bırakmışlardır. İman ve amel gibi ibadet ve ahlâk da birbiriyle çok yakın bir ilişki içindedir. Bunların birbirinden ayrı şeyler olarak düşünülmesi yanlıştır. Yapılan ibadetlerin en önemli fonksiyonlarından biri, ahlâkı güzelleştirmesi ve olgunlaştırmasıdır. İbadetler, Allah katında sevap ve mükâfata nail olmaya vesile olduğu gibi kalp ve vicdanın temizlenmesi hususunda büyük faydalar sağlar.
Bu faydaların başında da insanın yasaklardan/haramlardan uzaklaşması, kötülüklerden temizlenmesi ve korunması gelmektedir. Bütün ibadetler, Allah yolunda nefsi terbiye etmek için birer vasıtadır. Günümüzde insanlar arasında yaygın olan yanlış bir anlayış vardır ki o da şudur:
Genelde ibadet ayrı ahlâk ayrı şeylermiş gibi düşünülmektedir. Hâlbuki bu düşünce İslâm’ın özüne aykırıdır. Hz. Peygamber (s.a.v.): “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (Muvatta, Hüsnü’l-Huluk 8) buyurmuştur. Aslında İslâm dininde ibadetler, insanı ahlâken kemale erdirmek için emredilmiştir.
Mesela Allah’ın emrettiği namaz ve oruç gibi ibadetleri gerçek manada yapan bir insan, Kur’an ahlâkına tamamen ters olan; yalan söylemek, gıybet etmek, haset etmek, israf etmek, cimrilik yapmak, başka insanlarla alay etmek, onları küçük görmek, kibirlenmek, gururlanmak, verdiği sözde durmamak, içki içmek, kumar oynamak, hırsızlık yapmak, rüşvet yemek, faiz yemek ve zinâ yapmak gibi haramları terk etmelidir. Yani yapılan ibadetler insanı kötülükten uzaklaştırmalıdır.
Kişilik gelişiminde sabrın, sabrın öğrenilmesinde ise ibadetın önemli bir yeri vardır. Düzenli ve sürekli bir şekilde yapılan ibadetler insanın sabırlı olmasına katkı sağlar. Oruç ibadeti sayesinde açlığa ve susuzluğa karşı dayanklı hale gelen kişi, karşılaştıkları zorluklara da direnç gödsterecektir. Oruç tutarken çekilen açlık ve susuzluk kişiye, yıyecek ihtiyacı olan insanların halini anlama fırsatı verir. Onlara yardım etme duygusunu harekete geçirir. Oruç ibadeti insanın iradesini güçlendirir. Hz. Peygamber oruç ibadeti için “Oruç sabrın yarısıdır.” (Tirmizî, Deavât, 86, 87) buyurarak, oruç ibadetinide iradenin önemini vurgulamıştır. Oruç kişiye yeme, içme gibi en temel ihtiyaçlardan ibadet niyetiyle uzak durmak sabretmeyi öğretir.
İsteklerini sınırlar, kontrol altına alır. Oruç açlık ve yoksulluk çeken insanların sıkıntılarının daha iyi anlaşılmasına katkı sağlar. Kişide şefkat ve merhamet duygularını canlandırır. Oruçlu kişi empati yaparak aç insanların halini anlar ve ihtiyaç sahiplerine yardımcı olur. Onları sevindirir. Ramazanda kurulan iftar sofraları, komşular ve akrabalar arasında samimiyeti pekiştirir, dayanışmaya ve insanın sosyalleşmesine katkıda bulunur. Oruç ibadeti sayesinde irade güçlenir, insanda sağlam bir karekter ve kişilik gelişir. Hırs ve arzularına karşı sabırla direnmesini öğrenir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; İslâm dininde iman, ibadet ve ahlâk bir bütünlük arz etmektedir. Bunları birbirinden tamamen ayırmak asla mümkün değildir. İman, insanı ibadete, ibadet ise insanı güzel ahlâka götürmek içindir. Yapılan ibadetler insanı ahlâken olgunlaştırmalı ve kişiyi iyi bir Müslüman yapmalıdır. Dolayısıyla namaz, oruç, zekât ve hac gibi İslâm’ın temeli olan ibadetleri şartlarına uygun olarak eda edildiğinde kişinin güzel ahlâklı olmasını ve kötü huylardan uzaklaşmasını sağlar!