Buraya kadar anlattığım hususlar internette, gazete dergilerde halen mevcuttur. İsteyen herkes ismimi yazarak arama motorlarını yardımı ile FETÖ örgütü hakkında yazmış olduğum bu yazıları okuyabilir. 2007 Yılında ilk basımı yapılan “Bahriye’de 15 Yıl” kitabımda da bu sinsi örgütün Müslümanlara verdiği zararları ve özellikle namaz konusundaki hıyanetini dile getirmiştim. Bu gerçekler ortada iken kalkıp bana “Fetocu” demek kelimenin tam anlamıyla yalanın daniskası ve çirkin bir iftiradır.
Bu garip ülkede hala “Sen, Bediüzzaman Said Nursi’nin kitaplarını okumuşsun bu kitapları okuyanlar suç işlemiştir” diyen faşistlere rastlıyoruz. Evet, genç yaşlarımdan itibaren bu İslam âlimi zatın kitaplarını okudum hala da okumaya devam ediyorum. Zaten askeri okulda ve donanma savaş gemilerinde bana “her ne pahasına olursa olsun namazımı kılacağım” dedirten en önemli motivasyon kaynağı bu kitaplar olmuştur. Buna suç diyenler vicdansız ve din düşmanı faşistlerden başka kim olabilir?
Bediüzzaman’ın namaz, oruç, zekat ve hac gibi İslami emirlerin yerine getirilmesi konusunda gösterdiği çaba emsalsizdir. İman konusunda Türkiye ve dünyada; bu zattan daha fazla gayret eden yok gibidir. Eserleri ortadadır, isteyenler bu hususları kolaylıkla fark edip görebilir.
Fakat Feto’nun Bediüzzaman’ın eserlerini okuduğu ve referans gösterdiği gerekçesi ile saldıran var ise işte bu insanlar gerçekten de vicdansız ve ahlaksızdırlar. Allah, bu iftirayı atanları ruzi mahşere bırakmaz; dünyada dahi kahhar bir el ile cezalandırır. Bu nedenle Bediüzzaman gibi İslam âlimlerine saldırıp tek bir kitabını dahi okumadan iftira atanların ayaklarını denk alması kendi menfaatlerinedir. Bu zavallıları Allah ıslah etsin…
Kısaca söylemek gerekirse şu garip durumu söyleyebilirim. Hayatı boyunca Feto ile mücadele edip de Feto’cu iftirasına maruz kalmak, çok tuhaf bir duygudur. Bu iftirayı atanlar hiç yazılı belgelere bakmazlar mı? Silahlı Kuvvetler içinde yasadışı olarak kurulan Batı Çalışma Gurubu’nun eşi başörtülü ve dindar olan askerleri ordudan atmak için iftiralar ile dolu raporlarını ciddiye alıp insanları suçlamak; hangi vicdana sığar? Bütün bu çirkin işleri ve iftiraları Allah’a havale ediyorum. Elimden geldiğince mahkemelerde de hesaplaşacağız. Şimdi hakkımdaki diğer yalan ve iftiralara dönelim:
Cumhuriyet’in iftiracı yazarı Barış Terkoğlu diyor ki; “mesai saatlerinde görevi aksatacak şekilde namaz vakitlerinde camiye gitmiş”. Bu gülünç suçlama için şu kadarını söyleyeyim. Donanma Komutanlığında görev yaptığım garnizonlarda 1986-1997 yılları arasında cami yoktur. Camiye gidebilmek için gemiyi terk edip garnizon dışına çıkmak gerekiyordu.
Eğer kasıt Cuma namazı ise şunu söyleyebilirim. Savaş gemilerinde hafta sonu tatili Cuma öğlen başlar. Nöbetçi olduğum zamanlarda Cuma namazlarına gitmem zaten mümkün değildir. Fakat nöbetçi olmadığım zamanlarda öğleden sonra izinli olduğum için Cuma namazlarına gidebilme imkânım vardı ve ben de bu hakkımı kullanıp camiye gidiyordum. Zaten bu konuda hiçbir komutan bana ceza verebilmiş değildir.
Bununla birlikte alkollü içki içmediğim için gemi komutanlarının büyük baskısı ile karşılaşıyordum. Bir defasında İzmir Orduevinde içki içmedim diye ağır hakaretlere uğramıştım. Bendeki inat ise çok güçlüydü. “Şu ana kadar alkollü içki içmedim kelle mi de kesseniz içmem” diyecek kadar pervasızdım. Geminin Çarkçıbaşısı Yüzbaşı Ümit Saydam beni korumasaydı resmen komutan üzerime saldıracaktı. İşte bu yüzden “güzün üstünde kaşın var” diyerek çok cezalar aldım. Fakat “hapis cezası” almama rağmen bir gün dahi hapse girmedim. Askeri okulda namaz kılmak için girdiğim odadan başka bir hapis odası veya bir cezaevi görmedim ve yaşamadım.
Bununla birlikte Terkoğlu’nun yazmadığı daha başka cezalarım da vardır. Fakat bunlar benim için şeref kaynağıdır. Çünkü görevlerimden dolayı değil inançlarımdan dolayı ceza almıştım. Hâlbuki çok önemli görevleri başarı ile yerine getirmiştim. Silah atışlarında birincilik kazanmış muhriplerde sadece iki gemide bulunan silaha kumanda edecek kadar herkesin gıpta ettiği işlerde çalışmıştım. Sovyetler Birliği dağılmadan önce liman ziyareti yaptığımız Sivastopol şehrinde tören kıtası komutanı olarak resmigeçit yapmış Rus dergilerinde sayfa sayfa resimlerim yayınlanmıştı. Eğer disiplinsiz bir subay olsaydım bu görevlere beni getirmezlerdi. Bilakis; işlerimi ciddiyetle yaptığım için saygı ve takdir alıyordum. Takdir belgelerim de vardır. Rabbime şükürler olsun çok onurlu ve gurur duyduğum işlerde çalışmak nasip oldu.
Son olarak okuyucularıma şu hususları söylemek isterim. Bu yazının maksadı kendimi övmek değil şahsıma karşı yapılan iftiraları dile getirip çürütmektir. Eğer bunları yazmaz ve cevaplamaz isem atılan çamur üzerime yapışacaktır. Madem bana ayrılan bir köşe var elbette iddialara cevap vermem gerekiyor. Aksi takdirde çalıştığım müessese de zarar görebilir. Bu nedenle iftiralara cevap vermek zorunluluğu vardır. Suskun kalmak daha birçok nedenden dolayı doğru değildir, vesselam…