İhmallerimiz ve yasımız

Bolu Kartalkaya’dan yükselen ateş, oradan yayılan duman memleketi kapladı. 2.200 rakımdan gelen haberlerle memleket yasa büründü.

Kara bir hayalete dönüşmüş otel var görüntüde. Altyazıda ‘Son dakika!’ ifadesi yanıp sönüyor. İçimiz ürperiyor. Okumaya korkuyoruz. Can kaybının 10 olduğu açıklandı önce. “10 can, az değil!” dedik. Sonra 66 oldu. “Eyvah!” dedik. Her biri; birinin evladı, annesi, babası, eşi, kardeşi… Gece can kaybının 76 olduğunu öğrendik. Ne diyeceğimizi bilemedik. Yutkunurken sadece “Off!” çıktı ağzımızdan. Gecenin karanlığı katmerlendi.

Biden gitmiş, Trump gelmiş... İlgilenecek hâlde değiliz. Tersi de olsa olurdu. İsrail’de eli kanlı değil, kana batmış komutanlar istifa etmiş. İnsanlıktan çıkmışlardı zaten. Bugün onlara da bakacak değiliz.

Yangın, gece yarısı restoranda başlamış. Otel %90 dolu imiş. 238 kişi misafir, yangına uykuda yakalanmışlar. Sürekli tekrar edilen net bilgiler bu kadar.

Yangın nasıl çıkmış? Neden bu kadar hızlı yayılmış? Alarm sistemi var mıymış? Çalışmış mı? Yangın merdiveni kullanılacak durumda mıymış? İtfaiye kaç saatte gelebilmiş?

Bu sorular gündeme geldiğinde yangın dumanından daha yoğun bir sis kaplıyor ortalığı.

İhmaller zinciri

Çıkmaması gereken yangın çıkmış, bu kadar hızlı yayılmaması gerekirken yayılmış.

Otelde konaklayanlar zamanında uyandırılamamış, duman kısa yoldan boşaltılamamış, yangın merdiveni bulunamamış.

Hep benzer cümlelere varıyoruz: “Deprem değil, ihmal öldürür!”

“İhmal” derken, bugünün ihmalinden söz etmiyoruz. İhmal dediğimiz; en baştan başlayarak üst üste eklenen, biriken, çoğalan, sistemi çalışmaz hâle getiren ve bugünkü kıvılcımla yangına dönüşen uzun bir zincir. Her bir halkasında birimizin silüeti var. Yakından bakarsak göreceğiz.

“Öldüren, tren kazası değil, kuralsızlık!” diyoruz. Kural olmaz mı? Var elbette. Ancak kuralı eğip büküyoruz, etrafından dolanıyoruz, üstünü örtüyoruz, ya da kafamıza göre yorumluyoruz.

Çarpıp geri döndüğümüz duvarda yazılanlar hep bizi işaret ediyor:

Sorumsuzluklarımız, günü kurtaran kurnazlıklarımız, yarım akıllılıklarımız, çok kazanma hırslarımız, düz mantıkla hızlı çıkış arayışlarımız.

Yönetmelik karmaşasının olduğu da anlaşıldı. Ancak yönetmelik dediğin kâğıt üstünde. Evraklar tamamsa, imzalar atılmışsa, dosyada eksik yoksa iş bitti mi? O yönetmeliğin uygulanması gerek. Bakımının, denetiminin yapılması gerek.

Yetki karmaşası ayrı bir başlık. Bakanlık bir yanda, belediye diğer yanda. Otel yönetiminin cana verdiği değer bir yanda, paraya verdiği önem diğer yanda.

Yasımızdan ders çıkarmalıyız

 

Yastayız. Bugün, başımız iki elimizin arasında. Acımızın içimize yayılmasına engel olmaya çalışmıyoruz. Bugün acıyı hissetme, gözyaşlarımızı içimize akıtarak, sessizce ağlama günümüz.

Ölenlere rahmet okuyalım. Yaralılara acil şifalar, ölenlerin yakınlarına sabırlar dileyelim.

Yasımız yas olarak dursun içimizde. Yaksın yakacağı kadar... Ancak orada kalmasın.

Madem canını yitirenler, mağdurlar var, bir facia yaşanmış, öyleyse sorumlular da olsun.

Oteldekiler, yangından nasıl kaçamadılarsa, sorumlular da kaçamasınlar. Kolay kurtulmasınlar.

En haklı isteğimizi, can güvenliği talebimizi dile getirelim. Doğru kelimelerle, yönünü şaşırmadan, sesimizi yükseltelim. Şiddete bulaşmadan, sokak kavgasına, laf atışmasına dönüştürmeden karşı çıkalım. Bir daha kâbusla uyanmamak için bir yerden başlayalım.