Yerine gelen Ali Müfit Gürtuna isimli şahıs darbeci generallere boyun eğerek İstanbul Büyükşehir Belediyesinde benim gibi çalışan 30 civarındaki arkadaşımızın işine son verdi.
Erdoğan’ın başına gelen kendisi için aslında bir felaket değildi. Tam tersine; halkımızın Erdoğan’ı lider olarak tanıması için iyi bir fırsat olmuştu. Nitekim hapis cezasını çektikten sonra yeni kurulan Ak Parti’nin Genel Başkanı oldu. Bundan sonra da çok az kimseye nasip olan devletin en üst kademesinde yöneticilik yapmaya başladı. Halen de bu görevini başarı ile yürütmektedir.
Bizler için ise kader ağlarını bir başka şekilde örmüştü. Her birimiz yurdumuzun hatta dünyanın bir tarafına dağılmış Allah’tan rızkımızı aramaya bakıyorduk. Zira hepimizin bakmakla yükümlü olduğu bir ailesi ve yakınları vardı. Benim gibi denizci askerler gemilerde çalışıyordu. Diğer arkadaşlarım ise ya kendiişlerini kurmaya ya da ücretli olarak çeşitli özel sektör kuruluşlarında çalışmaya başlamışlardı.
Bu arada hukuk mücadelemize devam ediyorduk. Emekli edilen askerlerin memur olarak çalışabileceğine dair mahkeme kararını çıkarmayı başarmıştık. Fakat daha önemli olan Adaleti Savunanlar Derneğini (ASDER) kurarak darbeci generallerle mücadelemizde önemli bir adımı atmış olduk.
Rızkı veren Allah’tır. Bazılarının bol; bazılarının ise az yazılmıştır. Hayatın gerçeklerini anlayan insanlar için bu konu tamamen bir nasip meselesidir. İnsanlar kimsenin rızkına mani olamazlar. Fakat Allah bizden her ne şart olursa olsun çalışmamızı istemiştir. Leyselil insane illa ma’sa (insana ancak çalıştığının karşılığı vardır. Necm 39) ayeti bunu emreder.
Allah, hem bizi hem de Erdoğan’ı bu konudaki çalışmalarında muvaffak kıldı. Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçilerek tak başına ülkeyi yönetme imkânı buldu. Bizler ise Anayasal düzeni silah zoruyla yıkmak isteyen ve bankaları hortumlayarak yetimin malına göz koyan darbeci generalleri yargıya götürerek; müebbet hapis cezası almalarını sağladık. Hatta bu kararlar üst mahkeme tarafından onaylanarak kesinleşmiş oldu.
Kısaca söylemek gerekirse Allah emeğimizin karşılığını dünyada iken dahi almayı nasip etti. Şimdi işin kolay kısmı kalmıştı. Darbeci ve yüz milyarlarca dolarlık yolsuzluk yapan hortumcu generallerin cezalarının infaz edilmesi gerekiyordu. Ayrıca mağdur ettiği özellikle asker binlerce insana tazminatlarının verilme sorumluluğu vardı. Hatta bu konuda Kamu Denetçiliği Kurumu dahi hükümete ve Türkiye Büyük Millet Meclisine gerekli düzenlemeler yapılması için gerekçeli yazılar göndermişti.
İşte bu noktada sebebini anlayamadığım bir şekilde hükümet tarafından bir ürkeklik ve acıma duygusu yaşanmaya başladı. Ne müebbet hapis cezası alan darbeciler hapse atılmış ne de mağdur edilen insanlara hakları geri verilmişti. Özellikle kararname yolu ile ordudan atılan asker arkadaşlarımıza zırnık dahi verilmemişti. Biz YAŞ mağdurları ise emekli haklarımızı almakla yetinmiş bir kuruş tazminat dahi alamamıştık.
İş Kanunu ile ilgili düzenlemeler ve infaz kanunu; yapılmasını devletin sorumlu olduğu görevleri yapması için yeterlidir. Yeni bir yargı reformu gerekli olsa da en azından bu konularda değişiklik şart değildir.
Zaten sosyal bilimler ve hukukta şu husus çok açıktır. Eğer bir devlet; suçluları hapse atıp cezalandıramıyor ve mağdur edilen vatandaşlarına haklarını veremiyorsa en önemli vasfını yitirmiş demektir.
Devletimizden ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bir lütuf ve dilencilere yapılacak sadaka yardımı beklemiyoruz. Anayasa ve kanunlarda hükümetin görev ve yetkileri çok açık ve bellidir. Herkes sorumluluğunu yerine getirip görevini yapsın. Bu bizim için yeterlidir, vesselam…