İnsanın İblis haline dönüşmesi

Suriyeli bir genç olan Ahmet Kanjo “Ben insanım” diyordu. Karşısında ise çok zalim ve çok cahil bir grup vardı. “Ne işin var burada?” ve “Evine git” diyecek kadar azgınlaşmışlardı. Sanki geride bir evi varmış gibi ırkçı ve faşist bir tutumla konuşuyorlardı.

Fakat Ahmet’in onurlu ve dik duruşu sayesinde insanların aklı başına gelmişti.

Karşısında İblis’e dönüşmüş insan kılıklı mahlûkların varlığını anlayabilmiştik.

Bu sokak röportajı, insanoğlunun yaratılması ile ilgili Kur’an ayetlerini düşünmemize vesile oldu. Öyle ki; bazı kişiler sözleri ile açıkça İblis’in yoldaşları olduklarını göstermişlerdi. Şeytana bazen keyif gerekir.

Şüphesiz bu olayı seyredip oldukça keyiflenmiştir. Ne de olsa kıyamete kadar kendisine bir süre tanınmıştır. Bu süre içinde insanı kendisine benzetmeye çalışacak ve Allah’a isyan etmesini sağlayacaktır.

Şeytan ve diğer adıyla İblis’in en önemli özelliği kendi nevinin üstün olduğu iddiasıdır. İnsanlar arasında bu düşünceye “ırkçılık” veya “kavmiyetçilik” adı verilmiştir. Zaman ötesi bir kavram olan bu ahmakça düşünce; İblis’i Allah’a isyan edecek kadar feci bir duruma düşürmüştür. Bu durum üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir konudur. Zira Kur’an meallerinde şu şekilde geçmektedir.   

İnsanın yaratılan bütün varlıklara karşı üstünlüğü “talim-i esma” ile mümkün olmuştur. Bakara Suresi 31. Ayet’te geçen “Adem’e bütün isimleri öğretti” meselesi bunun en büyük delilidir. Bu ayet bütün insanların pederi olan Hazreti Adem’in en büyük mucizesidir. Talim-i esma ile insanoğlu; melekler de dahil olmak üzere bütün hayat sahipleri arasında en üstün mertebeye çıkmıştır. Bunu “Adem’e secde edin (Bakara Suresi 61)” ayeti ile anlıyoruz. Fakat İblis, Allah’ın emrine karşı gelerek isyan etti. Dedi ki “Ben çamurdan yarattığın kimseye secde eder miyim! (Bakara Suresi 61)”

Bütün melekler: “Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederiz! Senin bize öğrettiklerinden başka hiçbir bilgimiz yoktur. Muhakkak ki sen Âlim ve Hakimsin (Bakara Suresi 32)” diyerek bu talim-i esma hakikatini tasdik etmişlerdir. Fakat İblis ve ona benzemeye çalışan bazı insanlar Allah’a isyan ederek kendilerini diğer yaratılmış canlılardan üstün tutmaya devam etmişlerdir.

Ahzab Suresi 72. Ayette “Şüphesiz biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de onlar onu yüklenmekten çekindiler ve onun sorumluluğunu yerine getirememekten korktular. Ne var ki, onu insan yüklendi. Bunca kabiliyet ve nimetlerle donatıldığı halde yüklendiği emânetin hakkını veremeyen insan ne kadar zâlim, ne kadar câhildir”. Buyurulmaktadır. Kendi nevinin üstünlüğünü dava eden İblis ise talim-i esma hakikatını anlayamamıştır. Çünkü öyle güçlü bir kibri vardır ki; kendisini ebedi olarak azaba sokmuştur. Allah, Şeytanı lanetlemiştir (Nisa Suresi 118).Ne yazık ki; insanoğlunun büyük bir kısmı dahi bu ayetlerin manasını anlayamamış idrak edememiştir. Allah’ın güzel isimlerini öğrenme konusunda çok cahildir. Aynı İblis gibi kendini büyük görerek; talim-i esmayı ve Kur’an’ı öğrenmek için çaba sarf etmemektedir. Hâlbuki bunun en kolay yolu ibadettir. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım (Zariyat Suresi 56. Ayet)” Namaz bunun en güzel delilidir. İnsan, bütün mahlukatın üzerinde bir makama çıkaracak olan Allah’ın güzel isimlerine yapışsa ve namaz gibi ibadetler ile bunu kavramaya çalışsa; bu dünyada ve sonsuz ahiret hayatında saadete erişecektir. Yeryüzünü insanın emrine veren Allah, hayat sahipleri içinde en yüksek makamı dahi insana vermiştir. Tin Suresi 4 ile 8 Ayet meallerinde ise “Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına indirdik. Ancak, iman edip salih ameller işleyenler başka. Onlar için devamlı bir mükafat vardır. (Ey insan!) Böyle iken, hangi şey sana hesap ve cezayı yalanlatıyor? Allah, hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?”

İnsanı en güzel surette yaratan Allah’a ne kadar şükredilse yine azdır. Emaneti kübra yani insanlara verilen büyük emanet; imtihandır. İnsan, namaz kılarak, imtihanı düşünerek, tefekkür ederek ve Allah’ın güzel isimlerini öğrenerek en yüksek makama çıkabilir.

20. Yüzyılın en büyük hastalıklarından bir tanesi ırkçılık yani kavmiyetçiliktir. Sokak röportajında görüldüğü gibi bu hastalık hâlâ devam etmektedir. Bu illete karşı çok çalışmak gerekiyor. Yahudilerin bütün dünya halkları tarafından nefret görmesinin en önemli sebepleri arasında hırsları ve kendilerini üstün ırk olarak görme düşüncesi vardır. Emeviler başta olmak üzere Müslüman toplumlarda da bu hastalık belirli dönemlerde ortaya çıkmıştır ve halen de en önemli dertlerimizden bir tanesidir.

Araplar, Türkler ve İranlılar başta olmak üzere birçok topluluk bu hastalığa yakalanmış lakin İslam âlimlerinin ırkçılık ve kavmiyetçiliğin içyüzünü anlatmaları ile bu hastalık tedavi edilmiştir. Allah Resulünün (asm) ırkçılık hakkındaki beyanlarını Onun “Veda Hutbesi’ndeki” şu sözleriyle ile noktalayalım.

“Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir, babanız da birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Âdem ise topraktandır. Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi, kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah’tan korkmaktadır. Allah yanında en kıymetli olanınız O’ndan en çok korkanınızdır.” Vesselam…