İnsanoğlunun Terakkisinde İslamiyet’in Rolü

İnsanlık âlemi terakkide Müslümanlara çok şey borçludur. Vahşet ve bedeviyet, kölelik ve esaret devirlerinin çökmesi ancak İslâm’ın insanlığa kazandırdığı değerler ile mümkün olmuştur. Ecir dönemi adı verilen ve sonlarına geldiğimiz ücretlilik dönemine geçiş de İslâmiyet’in ahlaki ve sosyal değerlerinin anlaşılması ile ortaya çıkmıştır. Kısaca insanoğlunun terakkisinde İslamiyet’in çok önemli rolü bulunmaktadır.

Pozitif bilimler yani matematik, fizik ve kimya gibi ilimlerde ve sosyal bilimlerde öncülük yapan İslâm âlimleri, keşiflerin yapılmasına sebep olmuş, dünya zaman içerisinde orta çağın karanlıklarından kurtularak medenîleşmiştir. Lâkin Fransız devrimi ile birlikte burjuva sınıfının önderliğinde kapitalizm devri ortaya çıkmış, sosyalist ve komünist yönetimler iş başına geçerek dünyanın altını üstüne getirmiştir.

20. yüzyıl, büyük savaşların karmaşası ve hercümerci içinde insanlığa kan ve gözyaşı ile birlikte medeniyet fantezilerini de sunmuş, lâkin insanlar beklediği huzur ve sükûneti bir türlü elde edememiştir. Otomobiller, lüks konutlar ve harika cihazlar insanlığın aradığı saadeti bulması bir yana dertlerine dert katmış, maddî ve manevî huzurun bozulmasına sebep olmuştur.

Elbette beşerin saadetinin selb olmasının yani ortadan kalkmasının en önemli sebebi Allah’a olan inancın zayıflamasıdır. Dini “afyondur” diyerek ortadan kaldırmaya çalışan komünizm, bir dönem dünyayı yutmaya çalışmış, fakat kan ve zulümden başka bir şey vermediği görülünce terk edilmiştir. Diyalektik materyalizm yani komünizm çökmüş, lâkin materyalizm ayakta kalmayı başarmış, hâlen de gücünü bütün dünyada göstermeye devam etmektedir.

Müslümanlar, Batının dehşetli boyunduruğu altından kalkabilmek için ancak 21. yüzyıla girerken bir parça rahat yüzü görebiliriz demiş lakin buna fırsat vermemek için her türlü şer güç ittifak ederek engel olmaya çalışmıştır. Bu defa başlarında zalim diktatörler iş başına geçmiş ortalığı kana bulamışlardır.

Suriye ve Mısır halkının belalısı Esed ve Sisi, bunun en güncel örneğidir. Fakat bu yüzyılda teknoloji ve iletişim o kadar çok hızlı gelişmiştir ki, dünya adeta bir köy haline gelmiş, herkesin birbirinden haberdar olması kolaylaşmış yapılan zulüm ve haksızlıklar tüm dünyanın gözü önünde gerçekleşmiştir.

Yasaklama ve sınırlamalar çare olamamış, diktatörlükle ve baskıcı rejimlerle işbaşında olan bütün rejimler çökmeye yüz tutmuştur. Önce “Turuncu Devrim” adı verilen eski Sovyet rejimlerindeki özgürlük hareketleri, daha sonra da “Arap Baharı” adı verilen zulüm imparatorluklarına karşı direniş baş göstermiştir.

Batılı ülkeler ve ABD, önce bu devrimlere karşı çıkmış, lâkin derin bir ekonomik kriz sebebi ile dünya üzerindeki kontrolünü kaybedeceği endişesi ile yavaş yavaş özgürlüklerin yanında yer almaya başlamışlardır. “Demokrasinin beşiği” adını verdikleri ülkelerine ve halklarına karşı çelişkili duruma düşmek istemeyen ABD ve müttefikleri bu sefer yıllarca destek verdikleri rejimlerin çökmesine göz yummuşlardır.

Tunus’ta başlayan hürriyetçi Arap uyanışı, Mısır’a, Yemen ve Libya’ya ulaşmış, kanlı diktatörler tek tek yıkılmıştır. Şimdi ise uyanış hareketi sınırlarımıza kadar ulaşmış, Suriye’de kanlı savaş ve çatışmalara sebep olmaya başlamıştır.

Kimyasal silah da dâhil olmak üzere her türlü savaş suçunu işleyen yönetimdeki Esad rejiminin çökmesi an meselesi iken Rus uçakları devreye girmiştir. Lakin Afganistan’dan daha büyük bir belaya kendileri girmiştir.

Zarara kendi rızası ile girenin lehinde bakılmaz. Kısa bir süre içinde Suriye’deki Nusayri azınlığa dayalı zalim rejim çökecektir. Bu çöküş ile birlikte Rusya, İran ve Lübnan’daki Şiilerin güçlerini kaybetmesine şahit olacağız. Nasıl ki Afganistan’dan sonra Sovyetler Birliği dağıldı, şimdi de Rusya Federasyonunun parçalanması söz konusudur.

Bediüzzaman’ın Tiflis’te Rus polisine verdiği cevapta geçen üçüncü karanlık dönem başlamak üzeredir. Cenâb-ı Allah’tan duamız bu sürecin en az hasarla atlatılması, Müslüman kanının akıtılmadan çözülmesidir.

Bu uyanış ve özgürlük hareketinin Suriye ile sona ereceğini düşünmek veya Mısır’da bittiğini düşünmek safdillik olacaktır. Zira insanların gözü açıldı ve uyandılar artık. Zulüm ile âbâd olunamayacağı herkes tarafından bilinen bir gerçek hâline geldi. Bölgemizdeki diktatörlükle yönetilen bütün Arap rejimleri, İran ve Türk Cumhuriyetleri, domino taşlarının birbirini devirerek yıkıldığı gibi yıkılacaktır. Bundan kaçış yoktur.

Aklını kullanan, zamanın ruhunu okuyan her yönetici bu gidişattan ders çıkarmalı, ülkesini ve milletini seviyor ise muhakkak sûrette özgürlük yolundaki engelleri kaldırmaya çalışmalıdır. Yok, eğer daha önce olduğu gibi baskı ve zorbalıkla ayakta kalırım diye düşünüyor ise, büyük bir yanılgı içinde olduğunu görmesi yakındır. Evet, Bediüzzaman’ın “malikiyet ve serbestiyet” adını verdiği bir döneme giriyoruz. Bu dönemde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Sadece ekonomide değil sosyal hayatta da sahip olmak (malikiyet) ve serbest olmak (özgürlük) en önemli dinamik olacaktır, vesselâm...