Herkes fotoğrafçı oldu mübarek. Gülümse, sol profilin güzel, gözlerin de mavi olsun mu? Filtresiz olmaz yüzün incelsin, azıcık makyaj, azıcık da zayıf ol. Tamam şimdi oldu süper. Önceleri televizyonda magazin programları vardı. Sadece meşhur sanatçılar için, paparazziler sevgili ünlülerin özel hayatlarını deşifre ederlerdi.

Biz de merakla izlerdik aslında, gittikleri gece klüplerini, sevgililerini, tatillerini, şah şahalı  düğünlerini. Bazen komik gelirdi bazen de keyifli. Artık o meşhur sanatçıların değilde yandaki kapı komşumun özel hayatını takip ediyorum. Vay be herkes ne kadar sosyal ne kadar entellektüelmiş. Kapıda görüp merhabalaştığımda hiç öyle düşünmezdim.

Meğer, her gece uyumadan kitap okurmuş bazen de kahvesini içerken şöminenin önünde sıcacık battaniyeyle. Sabah erkenden kalkıp sporunu yaparmış asla aksatmadan. Yoga, meditasyon seanslarına katılırmış, pilates ona çok iyi geliyormuş, yeşil çaysız bir hayat düşünemiyormuş. Her sabah kahvaltısında neler yediğini görüyorum.

Envai çeşit peynirler, beş çeşit zeytin. Ayvalık zeytini, Memecik zeytini, Gemlik zeytini, Eşek zeytini diğerini de unuttum yazmıştı da hatırlamadım şimdi. Çünkü ben bir siyah zeytini bilirim, bir de yeşil zeytini. İncir reçeli, çilek reçeli, domates reçeli bile var ama hep fit, onları yemiyor çünkü sadece  fotoğraflarını çekiyor. Düğününü merak ederdim hep.

Gelinliğini, takılarını ve balayını. Hepsini koymuş dün instagrama neyse gördüm de merakımı giderdim. Epeydir düşünüyordum düğününü, gelinliğinin modelini dert olmuştu bana vallahi. Geçenlerde de kardeşinin bir bebeği olmuş ama yüzünde bir kalp vardı. Göremedim bebeğin güzelliğini, nazar değermiş. Neyse artık biraz büyüyünce görürüm.

Pek sevimlidir eminim. Hastanede kaldığı odanın kapısını süslemişler, gümüş bardaklarda lohusa şerbeti ikram ediyorlar. Annenin başında prenses tacı, koca bir masa balonlarla süslenmiş çikolatalar, pastalar filan. Canınız çekmez inşallah, çekerse söyleyin isterim biraz ee komşu da pişer bize de düşer.

Evlilik yıl dönümü kutlamalarını atlamamalıyım, bir kutlamalarki sormayın gitsin. Pırlantalar, elmaslar havada uçuşuyor, dışarıda beyaz arabası var  kırmızı kurdelası da. Ah ah benim ehliyetim bile yok. Bunları yazarken sıkıldım aslında çekindim, utandım. Komik belki ama bu günkü aldığımız hal.

Tutunduğumuz değerler neden gerilerde kaldı. Bizler yediği yemeği bile kimselere göstermeden yaşayan bir toplumduk. Evimizde pişirdiğimiz yemeklerin kokusunun karşı komşuya gittiğini düşünüp, hemen bir  tabak doldurup soğumasını beklemeden ikram ederdik. Mutluluklarımızı paylaşarak büyütürdük, kim ne giyinmiş kim ne almış pek de umurumuzda değildi.

Nedir bu gösteriş merakı, yalancı mutluluklar. Gösterişse kime? Kandırmacaysa kimi? İçimizde kalmışlıkların dışa vurumu mu yoksa nefsimize köle oluşlarımız mı? Sadece boş dünyalıklarımız mı? Affet Allah’ım affedin dostlarım. Ne kadar sanal yaşıyoruz farkındamıyız, ufkumuz ne kadar daraldı, küçücük fotoğraflara takıldık kaldık.

Her dakikamızı fotoğraflıyoruz bıkmadan usanmadan, hatıra için olsa içim yanmayacakta. Bizimkisi gösteriş için. Mahremimizi  unuttuk, özel hayatımız ayaklar altında. Nereye gidiyoruz, neyin çabası uyanmak vakti gelmedi mi. Sadece yüreğimizi ortaya koysak, dostlarımız muhabbetimize koşup gelse,  elinde bir simitle yetmez mi.

Elimizden şu akıllımıdır akılsız mıdır telefonları bıraksak da eskisi gibi dost sohbetleri etsek, yediklerimiz içtiklerimiz biz de kalsa da gördüklerimizi anlatsak...