Yaklaşık iki yıl önce, Çin ara buluculuğunda Suudi Arabistan ile İran arasında Pekin Anlaşması imzalanmıştı. Tarihî bir dönüm noktası olarak görülen bu anlaşma kapsamında iki ülke, ilişkileri normalleştirmeyi taahhüt etti.
Ancak aradan geçen iki yılda Orta Doğu önemli değişimler yaşarken İran ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler kayda değer bir ilerleme gösteremedi.
Taraflar, eskisine kıyasla doğrudan iletişim kuruyor ancak bu diyalog somut adımlara dönüşmüş değil. Güven sorunu hâlâ çözülebilmiş değil.
En büyük anlaşmazlık noktalarından biri Yemen. İran, Pekin Anlaşması'na rağmen Husilere füze ve insansız hava aracı tedarikini sürdürüyor ve bu durum Suudi Arabistan açısından büyük bir güvenlik tehdidi oluşturuyor.
Tahran ise İsrail tehdidini gerekçe göstererek Husilerden Suudi Arabistan’a saldırmayacaklarına dair garanti aldığını savunuyor. Ancak Suudi Arabistan için bu açıklamalar yeterli değil.
Bir diğer gerilim alanı ise Lübnan.
Suudi Arabistan, ülkedeki siyasi krizi aşarak yeni cumhurbaşkanının seçilmesini sağladı. Riyad, Hizbullah’ın zayıfladığı bu dönemi bir fırsat olarak görerek Lübnan’ın bir devlet olarak yeniden inşasını destekliyor.
Bu bağlamda ülkedeki tek meşru silahlı gücün Lübnan ordusu olması gerektiğini savunuyor.
İran ise Hizbullah’ın Lübnan’ın ayrılmaz bir parçası olduğunu ve örgütün toparlanması için her türlü desteği vereceğini açıkça dile getiriyor.
Benzer bir anlaşmazlık, Irak’ta Haşdi Şabi üzerinden yaşanıyor.
Suudi Arabistan, İran’ın Irak’taki nüfuzunu kırmak isterken Tahran, Haşdi Şabi’yi, Irak’ta kontrolü elinde tutmanın en önemli araçlarından biri olarak görüyor.
İran’ın stratejik kayıpları ve Suudi Arabistan’ın teklifi
Ancak İran’ın bölgedeki durumu eskisi kadar güçlü değil.
İran, Suriye’de kaybetti.
Hizbullah, İsrail karşısında ağır kayıplar verdi.
İran’ın vekil unsurlar aracılığıyla bölgeyi şekillendirme stratejisi çöktü.
İşte bu noktada Suudi Arabistan, İran’a yeni bir teklif sunuyor.
Riyad, İran’dan şunları istiyor:
Vekil unsurlarından vazgeçmesi ve Lübnan, Irak, Suriye ile Yemen’in ulusal kimliğine ve egemenliğine saygı göstermesi.
Buna karşılık Suudi Arabistan, İran’ın bölgeyle entegrasyonunu sağlayacağını ve İran ile tüm ekonomik, diplomatik ve askerî ilişkileri normalleştireceğini vadediyor.
Tahran’ın İsrail ve ABD’den algıladığı tehdit konusunda ise Suudilerin sunduğu güvenlik garantisi dikkat çekici:
Riyad, diğer Arap ülkeleriyle birlikte İsrail ve ABD’nin İran’a saldırmasını engelleyebileceklerini öne sürüyor.
Suudi Arabistan'ın mesajı net: Kaybettin, stratejin çöktü!
Suudi Arabistan’ın teklifi aslında sert bir mesaj içeriyor:
“Orta Doğu’da kaybettin, stratejin çöktü. Gel, bu politikadan vazgeç. Bizim taleplerimizi kabul et, karşılığında seni koruyalım ve Orta Doğu’nun yeni düzenine dâhil edelim.”
Bu teklifin bir de Filistin boyutu var.
Suudiler, Filistin Devleti’nin kurulması için Trump yönetimini ikna edebileceklerini ve bu süreçte Hamas’ın da Suudi planına uyum sağlaması için İran’ın desteğine ihtiyaç duyduklarını düşünüyor.
Peki İran, Suudi liderliğini kabul edecek mi?
Bu sorunun cevabını ben bilmiyorum. İran uzmanlarına sormak gerekir.