PKK ve DAEŞ gibi terör örgütlerini İslam âleminin başına bela etmek için binlerce TIR ile verdikleri silahların hiçbir işe yaramadığını Afrin harekâtı ile gördüler. PKK’lı teröristler arkalarına bakmadan kaçıyorlar. İşin daha güzel olanı ise ABD ve Rusya gibi dünyanın en büyük güçleri Türkiye’yi daha fazla kızdırmamak için süngüsü düşmüş bir biçimde utangaç bir tavır sergilemek zorunda kalıyorlar.
Son olarak Fransa BM Güvenlik Konseyini toplantıya çağırdı ve Türkiye’ye gözdağı vermek istedi. Fakat tez zamanda yediği fırça ile birlikte “mültecilere yardım edilmesi” konusunda toplantı istediğini mahcup bir eda ile söylemek zorunda kaldı.
Suriye’de yapılan operasyonların en önemli yönlerinden bir tanesi ise % 70-75 oranında yerli teknoloji ve silahların kullanılmasıdır. Bu konuda geldiğimiz nokta müthiştir. Dünyanın en önemli ve güçlü silahlarını başarı ile kullanıyoruz. ABD ve Rusya’da dahi bulunmayan teknolojiyi kullanıyoruz.
Öyle ki araştırma kuruluşlarımız ve bilim adamlarımız sayesinde bütün dünyayı kıskandıran silah sistemlerini üretme kabiliyetine kavuştuk. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Onların bu çalışmaları son 200 yılda İslam’a karşı yürütülen savaşın başarısız kalması için en önemli çalışmalardan birisi olmuştur. Bundan böyle İslam ülkelerine karşı yapılan operasyonlarda karşılarında Türkiye’yi görüp geri adım atmak zorunda kalacaklardır.
Diğer taraftan bu üretilen silah sistemleri ve araç gereçler çok büyük bir gelir meydana getirecektir. Unutmamak gerekir ki bir savaş uçağının maliyeti yüz vagonluk hammadde yüklü bir tren dolusu malı satmaktan daha pahalıdır. Keza bir gemi dolusu meyve sebzeyi iyi fiyattan satsanız dahi bu para ile bir güdümlü mermi alamazsınız. Emperyalist Batı ülkelerinin canımızı yakan en kötü tarafı bu husustur. Artık verme konusunda çok cimri oldukları bu silah teknolojisini üretip hatta geliştirerek satma seviyesine gelmiş bulunuyoruz.
Elbette yapacak daha çok işimiz var. Öncelikle ekonomi ve teknolojide gösterilen bu başarıların sosyal ve siyasi alanda da devamı gereklidir. Bunların başında da kırk yamalı bohçaya çevrilen faşist darbeci Evren’in dayattığı 1982 Anayasasının değiştirilmesi gelmektedir.
Bu faşist anayasa ülkemize yakışmamakta düşmanlarımızın bizimle alay etmesine yol açmaktadır. Eğer dünyanın en güçlü devletlerinden biri olmak ve İslam’ın gür sesini bu ülkeden bütün cihana anlatmak istiyor isek bu anayasayı ülkemiz ihtiyaçlarına göre yeniden yapmalı; özgürlük ve hürriyetlerin hakim olduğu insanımıza değer veren bir anayasayı ortaya koymak mecburiyetindeyiz.
Evet, bu faşist anayasa halk tarafından büyük oranda kabul edilmiştir zira darbecilerden bir an önce kurtulup serbest siyasetin yapılacağı bir döneme geçilmek istenmiştir. Zaten bu anayasanın alternatifi de yoktu. “Kırk katır mı, kırk satır mı” hesabı, mecburen halkımız bu faşist metni kabul etti. Bu sayede sıkıyönetiminden kurtularak normal siyasi rejime kavuşmuş olduk.