İslâm döneminin başlamasıyla, kadının değeri layık olduğu dereceye yükselmiş ve eğitimde, sağlıkta, sosyal-siyasi-ticari birçok alanda yeri netleşmiştir. İslâm’a göre kadın; anne, eş ve evlattır. Bu itibarla kadın her türlü hürmete ve saygıya layıktır. Kadın, insanlık âleminin ana unsurudur. İnsan neslinin devamı onun varlığına bağlanmıştır. Bu sebeple kadın, olmazsa olmaz varlıktır...
Allah’ın eşsiz kudretiyle anasız ve babasız olarak yarattığı ilk insan Âdem’i (Sâd, 71-72) İstisna edersek, erkeksiz insan yaratmış (İsa;) ama kadınsız yaratmamıştır. Kadın; insan neslini karnında taşıyan, onu sütüyle besleyen, büyüten, eğiten ve yetiştiren insanlık âleminin saygın varlığıdır. Kadın; annedir, eşdir, kadın, ailenin ve toplumun vazgeçilmez üyesi ve temel yapı taşıdır. Erkek çocuğunu da kız çocuğunu da kadın dünyaya getirir...
Kur’ân’da “en-Nisa” (kadınlar) sûresi vardır, ama “er-Rical” (erkekler) diye bir sûre yoktur. Bu, kadınlar için bir onurlandırma ve kadınlarla ilgili devrimin bir sembolü ve işaretidir. Çünkü Kur’ân’ın inmeye başladığı zaman diliminde kadınlar ikinci sınıf görülmüş, horlanmış, itilmiş, ezilmiş ve hakları gasp edilmişti! (Nahl, 16/58)
Hak dinin temel amacı olan dinî, aklı, nesli, canı ve mali koruma konularında, kadın ve erkek arasında bir ayırım yoktur. Erkeğin aklı, malı, dini, nesli ve namusu nasıl mukaddes ise, kadınınki de öyle mukaddestir. Peygamber Efendimiz, Veda Hutbesinde insanlık tarihinin temel sorunlarından biri olan, kadın haklarının korunması ve gözetilmesi konusunda şöyle buyurmaktadır:“Ey İnsanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu konuda Allah’ın koyduğu ölçülere hassasiyetle uymayı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah’ın emâneti olarak aldınız. Onları, Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır… Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız: namusunuzu korumaları, hoşlanmadığınız kimseleri izniniz olmadıkça evinize almamalarıdır… Kadınların sizin üzerinizdeki hakları: Her ülkenin kendi geleneğine uygun şekilde onların rızıklarını ve giyimlerini temin etmenizdir.” (Tirmizî, Rada 12 (1163)
Kur’ân-ı Kerim, kadın ile erkek arasında bir ayrım yapmamaktadır. Kadın ve erkek, her ikisi de Allah’ın emir ve yasaklarına muhatap olmada eşit tutulmaktadır. Peygamber Efendimiz, bütün insanların insan olmaları itibariyle bir tarağın dişleri gibi eşit olduklarını vurgulamış, (Keşfü’l-Hafa, c. 2, s. 451) kadın ile erkeği bir bütünün iki yarısı şeklinde tanımlamıştır. (Tirmizi, Tahret 82) Bunun için, İslâm’a göre üstünlük, ancak takva ile yani Allah’a karşı sorumluluk bilinciyledir. (Hucurât 49/13)
Kur’ân-ı Kerim’de erkek ve kadın, herkesin yaptığı ibadet ve tüm hayırlı işlerin, Allah katında değerlendirildiği, boşa gitmeyeceği haber verilmekte (Ahzâb, 35/35) ve şöyle buyrulmaktadır: “... Erkek olsun, kadın olsun ki hepiniz birbirinizdensiniz içinizden hiçbir çalışanın çalışmasını boşa çıkarmayacağım...” (Âl-i İmrân, 3/195) “Erkek olsun kadın olsun her kim Mümin olarak iyi işler yaparsa, işte onlar Cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisâ, 4/124) Kadın ve erkek birbirleriyle kaynaşmaları için yaratılmış, aralarına özel bir sevgi ve ünsiyet konmuştur. (Rûm, 30/21) Anne olarak İslâm’ın kadına verdiği değer ise her türlü takdirin üzerindedir. Sahabeden birinin, “En çok iyilik etmem gereken kimdir?” sorusuna Sevgili Peygamberimiz, “Annendir” diye cevap vermiş, üç kez tekrar edilen bu soruya hep aynı cevabı vermiştir. (Buhârî, Edeb 2) Dünyanın her yerinde olduğu gibi İslâm dünyasında da maalesef kadınlara yönelik Kur’ân ve Sünnet çizgisine ters düşebilecek bir takım olumsuz yaklaşımlar ve davranışlar gözlenebilmektedir. Büyük ölçüde gelenek, görenek, örf, adet ve kültürden kaynaklanan bu tür hatalı yaklaşımlar ve uygulamalar asla İslâm’a mal edilmemeli, bu yolla Yüce Dinimize bühtanda bulunulmamalıdır.