Ana muhalefet partisi liderine göre, İsrail’in Türkiye’ye saldırısı, “olamayacak bir işmiş” hatta “kahvede birisi söylese deli misin?” denirmiş. Özel’in bu sözleri sarf etmesi, hem de böyle bir aşamada, Türkiye’nin yararına değil hatta zararınadır. Çünkü uluslararası ilişkilerde, olmayacak diye düşündüğümüz her şey olabilir. Diğer bir deyişle eğer iktidara talip bir parti olarak CHP bu olasılıkları ciddiye almıyor ve iktidarı gündemi çarpıtmakla suçluyorsa ülke içinde birlik ve beraberliğin olmadığı mesajını vererek en çok ABD ve İsrail’in ekmeğine yağ sürüyor demektir. İkincisi, CHP’nin kurmaylarının ya tarih bilgisi eksiktir ya da şu mesajı veriyor olabilirler: Biz iktidara gelirsek İsrail ve ABD’nin rotasına tekrar girerek önceliğimizi sadık bir müttefik rolü oynamaya vereceğiz. Her iki olasılık da son derece vahimdir.
İsrail’in Türkiye’ye bir kara harekâtı başlatması, pek çoğumuzun hiç aklına getirmediği bir olasılık elbette… Birincisi Türkiye NATO üyesi bir ülke; ikincisi Türk ordusu kuşkusuz bölgenin en güçlü ve en deneyimli ordusu (PKK ile neredeyse 50 yıldır savaşıyor); üçüncüsü Türkiye’de güçlü bir devlet ve millet birlik ve beraberliği mevcut. Yedi düvelin desteklediği PKK belası bile Türkiye’yi bölmeyi başaramadı. O zaman, neden hâlâ İsrail Türkiye’ye bir kara harekâtı başlatabilir dediğimi sorabilirsiniz. Onu da açıklayayım; öncelikle güvenlik meselesinde iktidar ve muhalefet partilerinin en kötü olasılıklara göre hazırlık yapmaları elzemdir. Daha da önemlisi, yıllardır belirttiğim gibi Türkiye, uzun zamandır ABD ve İngiltere’nin yıpratma savaşıyla mücadele etmektedir. Bu yıpratma savaşı sadece Dedeağaç’a, Ege Adaları’na, Lozan Antlaşması’na aykırı olarak silah yığınağı ile değil, aynı zamanda içeriden istihbaratımıza sızılarak da geçmişte sürdürülmüştür.
ABD ile Yunanistan arasında 5 Ekim 2019’da imzalanan ve 13 Şubat 2020’de yürürlüğe giren Savunma ve İşbirliği Anlaşması ile Yunanistan topraklarındaki ABD üslerinin sayısı dokuza çıkmıştır. ABD, Güney Kıbrıs ile de 2024’ün eylül ayında savunma iş birliği anlaşması imzalamıştır. Bütün bunca silah sevkiyatı, açılan üsler, yapılan anlaşmaların hepsi Lozan Antlaşması’na aykırıdır. Hadi bunları bir yana bırakalım, Irak’ın kuzeyinde düşen iki helikopterden PKK’lı teröristlerin çıkması ile hepimiz anladık ki Güneydoğu sınırlarımızda elinde helikopteri de olan bir terör ordusu kurulmuştur. Dolayısıyla şu aşamada NATO üyesi olmamızın, AB’ye tam üyeliğe aday olmamız vb. durumların hiçbir hükmü yoktur. Tıpkı yürürlükte olan Lozan Antlaşması’nın, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nın ve pek çok uluslararası hukuk kurallarının pek de bir hükmü olmaması ve açıkça ihlal edilmesi gibi... Şimdi zaman, rehavete kapılma ve İsrail bize saldırmaz diyerek gaflete düşmek zamanı değildir.
Velhasılıkelam, Türkiye sadece askerî açıdan bir kuşatılmışlık içinde değildir. Aynı zamanda basında yer alan gerçek ötesi ve hepimizin psikolojisini bozan olayların haber olarak verilmesi, kadın ve çocukların peşi sıra cinayete kurban gitmelerini ekranlardan seyretmemiz, savaş görüntüleri ve üzerine yaşanan pahalılık bana, Türkiye’de istihbarata sızamayanların başka yollarla Türk halkına saldırdığı izlenimini vermektedir. Yanlış anlaşılmak istemem, sadece bu tarz haberlerin İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde bu şekilde asla gösterilmediği ve halka yansıtılmadığına dikkat çekmek istiyorum. Hiç merak etmeyin, pahalılık oralarda da mevcuttur (bizdekinin derecesi bir ekonomistin dediği gibi, ahlaksızlığa varmıştır, o ayrı bir mesele), cinayetler en acımasız hâliyle oralarda da işlenmektedir ama bizdeki kadar halkın psikolojisini doğrudan hedef alacak şekilde verilmemektedir.
Bu kadar iç karartıcı tablonun içinde umut hiç mi yoktur? İnanın bana Anadolu irfanı, bereketi ve insanları bizim tek umudumuzdur. Bayburt’ta katıldığım Filistin konulu konferans dolayısıyla tanıştığım Bayburtlu kardeşlerimi size nasıl anlatsam, doğanın güzelliğini size nasıl tarif etsem? Bana, memleketime bir kez daha hayran kalma olanağı tanıyan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Erzincan Bölge Müdürü Metehan Akkaya’ya, Bayburt Valisi Sayın Mustafa Eldivan’a ve Bayburt Üniversitesi Rektörü, öğrencileri ve hocalarına çok teşekkür ederim.