Geniş daire olan içtimaî ve siyasî sahadaki Mehdiyetin ikinci ve üçüncü vazifesi, birinci vazifeye nisbeten ikinci, üçüncü derecede olup ittihad-ı İslâmın kuvvetine dayanarak ve mehdiyete bağlı olarak onun düsturlarını tatbik edecek zat ki, hadis lisanında“Cehcah” denilmektedir. Bu zat âlem-i İslâm vüs’atinde hilafetin icraatını temsil eder. Mehdi’nin icraatçısı olacak bu veya benzeri zatlardır.
Tâc’dan nakledilen 988. hadis meali şöyledir: “Cehcah adındaki bir adam idareyi ele alıncaya kadar günler ve geceler (Süfyan’ın devre-i istibdatları ve dalalet karanlıkları) gitmeyecektir. (Müslim, Tirmizi) Zübdet-ül Buhari Tercemesi 958. hadîsin haşiyesinde, Er-Raid Lügatı’nın beyanına göre “Harbte na’ra atan kahraman” mânâsında olan “Cehcah” vasfıyla tavsif edilen bir zâtın geleceği (Şarkavî Şerhi’nden naklen) şöyle ifade edilir:
“Bu kişinin adı Cehcah’tır. Çok kıymetli bir zat olup Mehdi’den sonra ortaya çıkacak, onun yolunu tutacaktır. Çoban koyununu nasıl sürerse, Cehcah da cihangir olarak bütün ülkeleri idare edecek, herkes ona boyun eğecektir.
Cehcah kelimesinin şahsın ismi değil vasfı olduğu da ifade edilmiştir. (İbn-i Hanbel 3,89) Ayrıca hadislerde Cehcah ve Kahtânî’nin Mevali’den yani Arap olmayan bir milletten çıkacağı da kaydedilmiştir. Kahtânî geldiğinde zalimlere, münafıklara, fasıklara hiç acımayacaktır.
Hadislerde Mehdiden sonra Kahtani, Cehcah, Mahzumi, Mansur, Mevla, Heşim-ül Mehdi, Selam, Emir-ül Usub, Müferrec, Zulusub, Mukaat isminde halifelerden de bahsedilmektedir.
Tüm bu anlatılanlar doğrultusunda bir yokluk, kuraklıktan varlık dönemine geçiş söz konusunu gündeme getirdiğinden hem Mehdi için hem de ondan sonra gelecek yönetici olan Kahtani için “yokluk döneminden, varlık dönemine” manasını içine alan “Kahtalani” ismi, pek anlamlıdır. Elbette herşeyin en doğrusunu Allah bilir. Bizim gibi insanlar ancak olaylar vuku bulup ortaya çıktıktan sonra değerlendirme yapabilmektedir.
Günümüzdeki ve yakın geçmişteki olaylara dikkatli bir gözle bakıp genel bir değerlendirme yaptığımızda büyük ekonomik krizlerin ve kıtlık gibi olayların sık sık çıktığını görebiliriz. Fakat daha sonraki dönemlerde ekonomik istikrarın sağlanmış, borçların ödenmiş, sosyal güvenliğin yaygınlaşmış, fakir ve bakıma muhtaçlara yani toplumun ekonomik alt tabakasını oluşturan insanlara yardımların arttığı bir dönemden de bahsedebiliriz.
Hatta ülkemiz çok büyük düşmanlıklara, darbelere ve kirli kumpaslara maruz kaldığı halde istikrarın bozulmadan devam ettiğine herkes şahit olmuştur.. Örnek olarak 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünü ve mazlum insanların özellikle de Suriyeli, Iraklı ve Afgan mültecilerin yurdumuza gelerek hayatlarını kurtarmalarını sayabiliriz. Zira fakir ve muztar kalan kimsenin duası arşa dayanır ve geri çevrilmez.
Diğer bir örnek ise İstanbul’dur. Bir dünya başkenti olma yolunda büyük mesafeler kat etmiştir. 450 senedir cami olarak kullanılan fakat Avrupalıların baskısı ile müzeye çevrilen Ayasofya yeniden cami olmuştur.
İlginçtir bundan 30 yıl önceki dönemde İstanbul’da susuzluk ve kuraklık yaygınlaşmış ve yağmur bombaları ile kuraklığı önleme çabaları görülmüştür. Yolsuzluk ve rüşvetin alabildiğine yaygınlaştığı bu dönemde İstanbul’da yaşamış bir insan olarak bir çok olumsuzluğun şahidi olduğumu söyleyebilirim.
İstanbul’da büyük bir su sıkıntısı vardı ve bununla uğraşması gereken Belediye Başkanlığında büyük yolsuzluklar yaşanıyordu. İstanbul’un her yerinde büyük çöp dağları oluşmuş hatta bunlardan biri patlayarak can kayıplarına yol açmıştı. Fakat daha sonra yönetime gelen kişiler zamanında iklim olarak bir kuraklık sona ermiş yolsuzluklar büyük ölçüde önlenmiştir.
Son olarak şu hususu söylemek istiyorum. Hadisleri düşünerek tefekkür etmeliyiz. Zira hadislerde geçen bir çok olayın ortaya çıktığını söyleme imkânımız vardır. Hele hele “Dünya 5’ten büyüktür” diyerek dünyayı kana bulayan ve insanlık suçu işleyen zalim ülkelerin tam merkezinde; insanlığın ortak vicdanının sesi olan kişilere rastlamış bulunuyoruz. Bu gerçekleri haykırmak her babayiğidin harcı değildir, vesselam…