28 Şubat darbe davasında yargılanan generaller “Biz 28 Şubat döneminde FETÖ’cülerle mücadele ettik.” şeklinde savunma yapmışlardır. Bu durum ise düpedüz insanların aklıyla dalga geçmektir. 28 Şubat’ta Feto’nun hangi kurumunu, gazetesini, televizyonunu kapatmışlar, bunu sormak gerekiyor.
Hâlbuki bu faşist generaller; gerçek, samimi, mütedeyyin ve milliyetçi askerleri tasfiye etmişlerdir. Buna karşılık FETÖ’cüleri korumuş sonuçta da komuta kademesini FETÖ’cülere teslim edip şimdi ise konutlarında keyif sürüyorlar.
Eğer gerçekten FETÖ ile mücadele etmiş olsalardı 15 Temmuz olmazdı. 15 Temmuz’u yapan, 28 Şubat’ın himaye ettiği kadrolardır. 1990’lı yıllarda soru, emek hırsızlığı yaparak ve dindar askerlerin hayatlarını çalan bu FETÖ mensupları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta kademelerine kadar yükseldiler. Bunlara müsaade eden 28 Şubat zihniyeti ve komuta kademesidir.
Hükümetin yapılan bu zulme karşı mazeret üretmesi çok anlamsızdır. Mesela demişlerdir ki bu resen emekliler arasında dindar olmayıp adi suçlar nedeni ile atılanlar da vardır. İyi de bunların sayısı kaç tanedir ki üç beş kişi yüzünden binlerce insanı mağdur ediyorsun. Hem de bahsedilen kişilerin suçları kayıtlı değil mi? Saygısızlığa ve terbiyesizliğe böyle bir kılıf giydirilir mi? Bunları diğerleri ile aynı kaba koyup zulmetmek hangi kitapta yazıyor?
Diğer bir bahane de bu tazminatların devlet bütçesine yük olacağı hesabıdır. Bu ise düpedüz yalancılıktır. Hesap kitap bilmemenin pervasızca ifadesidir. Her şeyden önce haksız yere işinden olmuş hatta benim gibi devlete tazminat ödemiş insanların parasını gasp etmek devlete yakışır mı?
Hem insanların maaşını gasp edip tazminatsız kapı önüne koyuyorsun hem de pişkin pişkin gülerek “size haklarınızı veremeyiz, paramız yok” diyorsun. Kaç kere Meclisin önüne gelmiş yasa tasarılarını sümen altı ediyorsun. Elbette bunun acısı çıkar. Bu dünyada olmasa bile ruz-i mahşerde yapılan zulüm ve haksızlığın bedeli ödettirilecektir. Hiç şüpheniz olmasın.
Yol yakın iken devlet yöneticilerinin haksız yere ordudan atılan askerlere haklarını vermesi için bu hatırlatmada bulunuyorum. Akıl ve vicdanın gereği budur. İnsanların tazminatlarını ödemesi için devlet mekanizmasını harekete geçirmek dilencilik değildir. Sorumluluklarını dile getirme ve vaatlerini sorgulama vazifesidir.
Daha önceki hükümetler bizim maruz kaldığımız haksızlıkları giderme konusunda bu kadar aciz değildiler. Örneğin 1960 darbesinde ordudan atılan askerler, Emekli İnkılap Subayları (EMİNSU) adı altında bir dernek kurmuş ve dört ayrı kanun ile uğramış oldukları haksızlıkları gidermeye muvaffak olmuşlardır. Devlet yöneticileri şimdikiler gibi zulme rıza göstermemiş en azından bir yönü ile kul hakkından kurtulmaya muvaffak olmuşlardır.
Peki, bu hükümete ne oluyor? Seçimlerde defalarca “ordudan dindar diye atılan askerlere hakkını vereceğiz” diyerek yeri göğü inleten politikacılar, ne çabuk bu vaatlerini unuttu! Belki bürokratlar unutmuş olabilir lakin halkımız yerine getirilmeyen vaatleri unutmaz. Cezasını da dünyadaki tek hesap kesme imkânı olan seçimler vasıtası ile yapar.
Ahirette ise durum daha vahimdir. Çünkü “kul hakkı ile benim huzuruma gelmeyin”diye emreden Allah’ın huzurunda nasıl cevap vereceklerini, varsın kendileri düşünsün, vesselam…