Kanlarımız kiminle birbirine karıştı?

Suriye’nin Esed rejiminden kurtarılan bölgelerinde kiminle görüşsem aynı cümleyi duymuştum:

“Sizinle bizim kanlarımız birbirine karıştı.”

Söyleyenler bunu, Türkiye’nin sınır ötesinde gerçekleştirdiği operasyonlarında verilen şehitler için diyor ve “kanların karışması” durumunu artık hep birlikte hareket etme, ebedi kardeşlik olarak nitelendiriyordu.

Aynı şeyi çok sayıda Filistinliden de duydum. Mavi Marmara’daki şehitlerimizin kanları, Akdeniz’in ılık sularından Gazze sahillerine vurdu.

Sadece buralar değil, Afrika’nın ücra noktalarından Libya’ya kadar nerede bir mazlum halk varsa onun kanıyla Türkiye halklarının kanı birbirine karışmıştır. Halklar diyorum çünkü olayı sadece “Türk” kavramıyla sıkıştırıp birilerine “zafer” kazandırmak istemiyorum, başka da bir amacım yok. İsrail’in 7 Ekim 2023’te başlattığı soykırım saldırılarının ardından Türkiye, dört şehit verdi: Seyfullah Öztürk, Yakup Erdal, Hasan Saklanan, Ayşenur Ezgi Eygi.

Adıyamanlı Yakup Erdal ve Edirneli Seyfullah Öztürk, işgale karşı direnmek için çıktıkları yolda şehit oldu. Şanlıurfalı Hasan Saklanan soykırım askerlerine korku saldıktan sonra katledildi. En son Aydınlı Ayşegül’ün kanı, işgal altındaki Batı Şeria’nın toprağına düştü. Soykırım rejiminin işgal ettiği Batı Şeria’da eyleme katılan Ayşegül Ezgi Eygi, İsrail askerleri tarafından kasten başından vurularak şehit edildi.

Halkların kardeşliği türküsünü, tüm gerginliği çıkardıktan ve tüm kutuplaşmayı oluşturduktan sonra söylemek kolay. Asıl halkların kardeşliği işgale, zulme, soykırıma karşı bir araya gelmekten geçer. Türkiye’nin dört bir köşesinden dört insan mazluma sahip çıkarken; biz yine faşistlerin oluşturduğu dezenformasyonlarla mücadele etmekle meşgulüz.

Suriyeliler üzerinden başlatılan kara propaganda öyle büyüdü ki içine soykırıma uğrayan Filistinlileri de aldı. CHP her fırsatta Filistin davasını “millî dava” üzerinden solculara mâl etmek isterken; ırkçı kesim (popülerlik kazandırmamak için partinin ve şahsın ismini vermiyorum) Filistin’in millî bir dava olamayacağını vurguluyor. Her ikisinin de bildiği, yanıldığına yetmiyor.

Deniz Gezmiş üzerinden Filistin davasına sahip çıktığını düşünenlerin yanıldığı şey, Gezmiş’in FDHKC’ye silahlı eğitim almak için gittiği ve ardından geldiği Türkiye’de polis katlettiği, banka soyduğu, askerlerle çatışmaya girdiği…

Kusura bakmayın ama bir tercih yapmanız gerekiyor. Mustafa Kemal’in askerlerinin tarafında mısınız yoksa asker katili Gezmiş’in mi?

Ya da tercih yapmanız gerekmiyor. Nasıl olsa her şeyi yarım zihinle düşünüp yarım ağızla konuşuyorsunuz. Filistin davasının en büyük mücadelecisi Hamas’a “terörist” diyorsunuz ama direnen Gazzelilerin hepsinin “Hamas” olduğunu unutuyorsunuz.

Diğer malum kesimde ise değişen bir şey yok. “Araplar sırtımızdan vurdu.” ile başlayan masallar artık gelişim gösterdi ve Filistinlilerin, Doğu Türkistan’daki soykırımda Çin’i, Karabağ Savaş’ında Ermenistan’ı desteklediği ve hatta terör örgütü PKK’yı meşru gördüğü iddialarına kadar uzadı.

Bazen bütün aksilikler üst üste gelir de hangi birini düzelteceğinize şaşırırsınız ya işte bizim durumumuz da aynı öyle. Hamas’ın ve temsil ettiği halkın pozisyonu, Türkiye’nin yanıdır. Türkiye neredeyse Hamas da buna benzer bir çizgidedir. Bunu da mecburiyetten değil kader birliğinden yapar. Doğu Türkistan’da da böyleydi Karabağ’da da Azerbaycan’da da… Hatta biraz daha ileri gideyim. Suriye’deki iç savaşta da… Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da söylediği gibi Hamas, bugünün Kuvâ-yi Milliyesi’dir ve bugün Gazze’de verdiği savaşla Türkiye’yi savunmaktadır.