İşin bir başka tuhaf olan kısmı ise bütün bu çirkin sözler Saadet Partisine yakın medya araçlarında yer almıyor. Çünkü utanıyorlar. Milletin karşısına bu ikiyüzlü tavır ile çıkmaktan çekiniyorlar. Sanki hiç söylenmemiş gibi kör-sağır-dilsiz tavrını takınıyorlar.
Karamollaoğlu, askerlerimiz eli kanlı terör örgütünün saldırılarında şehitler verirken, “Artık birinci tehlike PKK değil, irtica” başlıklarını attıran darbeci basını unutmuş anlaşılan. Darbeci generallerin “Gerekirse silah bile kullanırız” şeklinde manşet atmasını ise içine sindirebilmiş besbelli…
Hâlbuki bu Saadet Partili yönetici ve yazarlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “28 Şubat’çılarla işbirliği yapıyor” diyen insanlar değil miydi?
28 Şubat’ın darbeci generalleri hala kendilerinin cezaevine konulması nedeni ile hükümete tehditler savururken bu şekilde kamuoyu önünde konuşan bir siyasetçiyi ikaz etmek gerekmez mi?
Umarım yapılan hatanın ne derece büyük olduğunu Saadet Partili yazar ve yöneticiler anlayıp Karamollaoğlu’nun geri adım atarak özür dilemesine vesile olurlar.
Kapatılan Refah Partisi’nin Adalet Bakanı olarak görevlendirdiği Şevket Kazan’ın, 28 Şubat duruşmasına gidip, şikâyetçi olmamasının halkımızın ne kadar tepkisini çektiğinin de farkında değiller, besbelli.
Özellikle benim gibi darbeci generaller tarafından ordudan ayrılmak zorunda kalan askerlerin, Şevket Kazan hakkında neler düşündüğümüzü bilmedikleri kesindir. Tansu Çiller gibi bir kadın kadar cesareti dahi olmayan bir de hukukçu geçinen böyle insanlarla elbette o dehşetli mahşer gününde hesaplaşacağız. Karamollaoğlu’nun izinden gidenler bunu unutmasınlar.
Yazımın son kısmında değerli bir asker arkadaşım olan Sadık Güray Balatekin’in yazmış olduğu “Madem O Var Her Şey Var” kitabından bahsetmek istiyorum. Umulur ki; bahse konu siyasetçi ve yazarların gittiği yolun çıkmaz sokak olduğu; anlaşılmış olur.
Balatekin, 28 Şubat sürecinde yapılmış olan darbe ve vicdansızlıkları kitabında dile getiriyor. Kendisi bir konudan yeterince bahsetmemiş lakin ben yazayım:
Özellikle dini inançları bir kenara bırakın “Hipokrat Yemini” eden doktor, hekim ve diğer sağlık çalışanlarının mesleklerini onurla uygulayacaklarına dair bir yemin vardır. İşte bu and ve söze karşı bir çeşit ihanet içine girmiş bir askeri hastanedeki sağlık çalışanları vardır. Balatekin’in eşi Aliye Hanım’ın tedavisi devam ederken hastaneden çıkarılmasına sebep olmuşlardır. Bu yasadışı ve onursuz emri isterse Cumhurbaşkanı versin uygulamamaları gerekiyordu. İşte yapılan bu çirkin tutum ve hareket sonrasında hasta bir kadının vefat etmesi, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir vicdansızlık ve skandaldır.
Darbeci generaller, bu olay gerçekleşirken sırf eşi başörtülü diye Balatekin’i “disiplinsizlik” gerekçesi ile ordudan atmışlardır. Yetmedi, kanser hastalığına yakalanmış eşi Aliye Hanım’ın tedavisini keserek askeri hastaneden çıkarmışlardır.
Ey vicdansızlar ve ey katiller! Meslek hayatında bir defa dahi ceza almamış buna mukabil 21 kere ödül ve takdirname almış bir yüzbaşıyı hangi yüzle ordudan atıyorsunuz? Bu nasıl ve ne çeşit bir anlayıştır? Namuslu ve vatanperver bir subayı ne cesaretle disiplinsiz diyerek suçluyorsunuz? Bunun bu dünyada olmasa bile mahşerde sizden sorulacağını bilmiyor musunuz?
Darbeci generallerde hakperestlik ve sıradan insanlarda dahi bulunan vicdandan eser olmadığını düşünüyorum. Fakat hiç olmaz ise meslek ahlakı dahi olmaz mı? Bir çalışkan ve başarılı meslektaşına karşı dahi küçük bir vefa olmaz mı?
Komünist Rus ordusunda bile böylesine canavarca insan hayatına kast edildiği bir dönemin olmadığını düşünüyorum. Elbette bu çirkin ve affedilmesi imkânsız suçları işleyenlere karşı Türkiye Cumhuriyeti ağır ceza mahkemeleri ve temyiz mahkemelerinin kararlarını “beni rencide etti” diyerek cevaplayanlara daha çok söyleyeceklerim vardır.
Fakat şimdilik sadece bir özür bekliyorum. Aksi takdirde bu meselenin daha çok üzerine gideceğimin özellikle Saadet Partisi yetkililerince bilinmesini isterim, vesselam…