23 Şubat Pazar günü yapılan AK Parti 8. Olağan Büyük Kongresi’ni salonda izledim.
Ankara’nın tarihî soğuk günlerinden biri idi. Buna rağmen yurdun dört bir yanından gelen partililer, sabahın erken saatlerinden itibaren salonu ve salonun çevresini doldurmuştu. Katılımın 60 bin olduğu söylendi. Gazetecilerin sohbetlerinden, bunun sadece bir cümlelik haber olduğunu anladım. Zira herkes, “AK Parti, kongre yapmayı biliyor. AK Parti teşkilatları hep böyle canlı.” deyip geçti.
Kongreyle tamamlanan süreç
Anlatılanlardan özetleyeyim: AK Parti, 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimin sonuçlarını uzun uzun değerlendirmiş. 14 Ağustos 2024’te, "Umudun, İcraatın, Geleceğin Adı AK Parti" anlayışı ile 23. kuruluş yıl dönümünü kutlamış.
O tarihten bu yana parti ayakta imiş. Büyük kongre hazırlıklarına başlanmış. Belde ve ilçelerle başlayan kongreler, illerle devam etmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan 29 il kongresine bizzat katılmış. Kadın kolları ve gençlik kolları kongreleri yapılmış. Yönetim kadroları %70 oranında yenilenmiş.
Şimdi de 8. Büyük Olağan Kongre. Konsepti; ‘Adında AK, Işığında İstikbal’. Bu ifade çoğalarak devam ediyor: ‘…, Işığında İstikrar’, ‘…, Işığında Barış’, ‘…, Işığında Üretim’…
Manifesto
Kongrede Cumhurbaşkanı Erdoğan, manifesto niteliğinde bir konuşma yaptı. Selamlama faslına ilhamını Abdurrahim Karakoç’tan alan ifadelerle başladı: “Milletim bir, devletim bir, yolum bir, köklerim bir, gövdem bir, dalım bir, kalpten kalbe giden yolum bir…”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmalarının geleneği olan ‘Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ ahitleşmesinin yeni bir versiyonu olabilirdi.
Selamlamaya Nazım Hikmet’ten bir alıntı ile devam etti: “Dostlar ki bir kerre bile selamlaşmadık, / Aynı ekmek, aynı hürriyet, aynı hasret için ölebiliriz...”
Konuşmasına, tek başına manifesto niteliği kazandıracak bir paragraf şöyleydi:
“Bizim, dünyanın her bir köşesine taşımak için koşturacağımız tek ülkümüz; adalettir, hakkaniyettir, insanlıktır. Gerisi, günlük hayatın gaileleri içinde hepimizin yaşadığı, yaşayacağı teferruatlardır.”
Devamında söyledikleri hem bir manifestoydu hem de ekonomik sıkıntılara nasıl bakılması gerektiğini anlatıyordu: “Dün rahattık, bugün sıkıntı çekeriz, yarın yeniden rahata kavuşuruz.”
Terörsüz Türkiye
Erdoğan, 1 Ekim’den bu yana gündemimizde olan ‘terörsüz Türkiye’yi anlattı ve terörle demokrasi arasındaki ilişkiyi net çizdi:
“Terörle siyaset, terörle demokrasi aynı anda bir arada bulunamaz. Bunun için ‘ya terör ya demokrasi’ diyoruz; ‘ya silah ya sivil siyaset’ diyoruz.”
Hedef açık, hedefe giden yolun tarifi net idi: “Türkler, Kürtler, Araplar olarak hep beraber kenetlenecek; tam 40 yıldır evlatlarımızın kanının üzerinde yükselen terör duvarını yıkıp atacağız. Terör sorunu ortadan kalktıktan sonra demokrasiden kalkınmaya, kardeşlikten bölgesel entegrasyona yeni bir dönemin kapılarını açacağız.”
Ve sonunda çok değerli bir hüküm cümlesi; “Türkiye’nin ekonomide, dış politikada ve siyasette itici gücü demokrasidir.”
Vurgular tek tek önemli: Ekonomide, dış politikada ve siyasette…
İki ayrı muhalefet
Erdoğan önce CHP’den, “kendi krizini üreten muhalefet” olarak söz etti. Bu bahsi kısa kesti: “Onları koltuk kapmaca oyunlarıyla baş başa bırakacağız. Onların sahte ve saçma gündemlerinin kuyruğuna asla takılmayacağız.”
Sonra adını anmadan, adını ‘görünmeyen muhalefet odakları’ koyarak TÜSİAD’a seslendi.
“Bildiriler yayınlayarak ya da yayınlatarak, darbecileri teşvik ve tahrik ederek, uluslararası güç merkezlerini harekete geçirerek, hep kendi ajanlarını devlete, topluma ve siyaset kurumuna dayatma peşinde koşmuşlardır.
Parti kimliği taşımayan, siyasi meşruiyete sahip olmayan bu kirli muhalefete de eyvallah demedik. İmtiyazlarını kaybetmek istemeyenler, eski vesayetçi söylemlerle siyasete ve hükûmete ayar vermeye çalışıyor.
Batılı güçlerle kurdukları asimetrik ilişkilere güvenenler, Türkiye’nin değiştiğini, eski Türkiye’nin artık olmadığını kabullenemiyorlar.
Eski kötü alışkanlıklarınızda ısrar ederseniz, biz de size buna göre muamele ederiz.
Kayıt dışı siyaset yapma dönemi artık kapanmıştır.”
Erdoğan, TÜSİAD’ı, kendi sınırları içinde kalmaya davet etti. Sınırlarını bildikleri takdirde her şeyin yerli yerinde ve güzel olacağının mesajını verdi:
“İşinizi düzgün yaptığınız, ülkemize değer kattığınız, milletimize istihdam sağladığınız müddetçe hep yanınızda olduk, olmayı da sürdürürüz.”
Reform programı
Cumhurbaşkanı Erdoğan, rakamlarla Türkiye’nin nereden nereye geldiğini anlattı.
Çok geniş bir ufuk turu yaptı. Anahtar kavramlarını alt alta sıralarsak ufuk turunun genişliğini anlayabiliriz: ‘Toksik demokrasi ve onun panzehri’, ‘algoritma emperyalizmi, dijital derebeyleri’…
Açıkladığı reform programının beş sütunu şöyleydi:
-Ekonomik dönüşüm,
-Yeşil ve dijital dönüşüm,
-Sosyal politikalar,
-Yargı ve temel haklar,
-Siyasi ve idari düzenlemeler…
Beş sütunun her birini ayrı ayrı anlattı.
Bitirirken
MHP lideri Devlet Bahçeli, sembolik anlamı çok yüksek, özel bir çelenk göndermişti. Çelenkte bulunan 1071 gül Malazgirt’i; 1453 adet karanfil İstanbul’un fethini, 23 beyaz orkide ise AK Parti’nin 23 yıllık iktidarını temsil ediyordu.
Kongrede, Türkiye’yi bütün sosyolojisiyle ve onların bütün beklentileriyle kucaklamanın heyecanı vardı.
Kongrede, Türkiye Yüzyılı’na yeni hedefler koyma yeteneği ve o hedeflere ulaşma inancının cesareti vardı.
Dikkatimi çeken iki cümleden birini başlıkta kullandım.
Diğeri ile yazımı bitireyim:
“Geceyi üstümüze örtmeyecek, gündüzü rahat geçirmeyeceğiz.”