Bazı müslümanlar, herhangi bir cemaate körü körüne bağlanarak taassup sergilemektedirler. Cemaatin başındaki lider yanlış bir şey söylese dahi o cemaate bağlı kişiler akıllarına yatmasa da ‘bir hikmeti vardır’ diyerek ‘doğru mu, yanlış mı?’ diye düşünmeden, söy¬leneni yapmaya çalışırlar. O kişilere ‘size yapılması söylenen şeyler yanlış’ denildiğinde onlar da ‘bize ne söylenirse biz ona itaat ederiz, onu yaparız. Eğer yaptığımız şey yanlışsa günahı bize değildir’ derler.
Yanlışlığı emredenler, kendileri günah kazandığı gibi, ona uyanlar da günah kazanmaktadır. “Hiçbir günahkâr başkasının gü¬nahını yüklenemez.”(Necm, 53/38)
“Ve siz mutlaka (dünyada) yaptığınız şeylerden sorumlu tutulacaksınız.”(Nahl, 16/93) Buna göre emir ve tavsiye edi¬len sözler dini açıdan doğru ise yapmalı, yanlış ise kesinlikle terk edilmelidir. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Allah’a isyan konusunda hiç kimseye itaat yoktur. İtaat ancak meşrû (olan bir şey) hususundadır.”(Müslim, İmâre 39)
İslâm’a aykırı yanlış şeylerde kimseye itaat edilmemelidir. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: “Onlara ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ dense ‘hayır biz atalarımızı (büyüklerimizi) üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ derler. Ya ataları bir şey anlamamış (yanlış düşünüyorlar)sa, doğruyu da bulamamış idiyseler (atalarının yanlış yoluna mı uyacaklar)?”(Bakara, 2/170)
Herhangi bir konuda, yanlış yapmış veya haktan ayrılmış liderlerin yolundan gidenlerin âhiretteki pişmanlıkları şu şekilde be¬lir¬tilmektedir: “Ey Rabbimiz biz liderimize ve büyüklerimize uy¬duk da onlar bizi (doğru) yoldan saptırdılar, derler. Rabbimiz! On¬lara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle rahmetinden kov.” (Ahzâb, 33/67-68) diyerek halkı, saptıran kimselere karşı kızgınlığını dile getirecektir. Âyet-i kerimeden açıkça anlaşılmaktadır ki, eğer liderler, büyükler yanlış yolda iseler veya herhangi bir yanlış şeyin yapılmasını istediklerinde onlara uyulmaması gerekir. “Onlar (mü’minler) ki, sözü dinlerler ve onun en güzeline (doğrusuna) uyarlar.” (Zümer, 39/18)
Dinlediğimiz sözlerin en güzeline, en doğrusuna uymalıyız. Dinlediğimiz şeyler Kur’an ve sünnete aykırı ise ve insanlara fayda değil; zarar getirecekse bu sözü söyleyen, kim olursa olsun kesinlikle ona uyulmaması gerektiğini âyet ve hadisler açıkça göstermektedir. Tabiî ki, yapılacak şeyler doğruysa, o yapılır. Fakat yanlışsa yapılmamalıdır. Yaratılış gayemiz Allah’a iyi kul olmaktır. Onun için de İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenip hayatımıza aktarmalıyız. Allah Teâlâ şöy¬le buyuruyor: “Eğer bilmiyorsanız ilim ehlinden (bilenden) so¬run.” (Nahl, 16/43)Tabiî ki, İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenmek için ilim ehli, Kur’an ve sünnete bağlı sâlih kişilerin ilminden sohbetlerinden, na¬sihatlerinden ve kitaplarından istifâde edilmelidir.
Cemaat liderlerine, hocalara, şeyhlere hatta yöneticilere körü körüne ittiba anlayışı, son zamanlarda toplumsal handikapların en başında gelmektedir.
Müslümanların kahir ekseriyeti için söylüyorum, doğruluk kriteri artık İslâm değil, müntesibi oldukları cemaatin şeyhleri, hocaları ya da liderleri, abileri ve onların söyledikleri olmaktadır. Bu da körü körüne bağlanmayı beraberinde getirmektedir. Baktığımız zaman cemaatlerde liderlerinin söylediği mutlak doğru ve bunun dışındakiler yanlış kabul edilmektedir. Hâlbuki bir şeyin doğruluğunu ya da yanlışlığını belirleyen esas İslâm’ın bizzat kendisidir. Başka bir deyimle İslâmî delillerdir.
İslâm’ın doğru dediği doğru, yanlış dediği de yanlış olmalıdır. Ortaya konulması gereken tavır da budur.
Dolaysıyla doğruluk kriteri şahsın kendisi değil, İslâm’dır. Ama bugün maalesef şahısların liderliği muteberdir. Sorgulamadan, sorgusuz sualsiz bir ittiba anlayışı. Kısacası ittiba Allah ve Rasulü merkezli olması gerekirken artık şahıs merkezli olmuştur. Bu ise insanları yanlışa ve felakete götürmektedir.