Özellikle Ramazan aylarında bir kişinin Kur'an-ı Kerim'i okuyup hazır bulunanların da takip ederek veya dinleyerek hatmetmeleri yani Mukabele geleneği doğmuştur. Buna mukabil hadis kitaplarının hatmedilmesi pek yaygın bir gelenek değildir. Fakat Meclis’in açılışında da görüldüğü gibi Türkler tarafından uygulandığı bilinmektedir. İşte dini değerlere önem veren “Ehli Sünnet vel-Cemaat” bu ülkenin kurucu değerleri arasında en önemli yeri tutmaktadır.
Son zamanlarda bazı hokkabazlar “kurucu ilkelerimiz” adı altında “CHP’nin 6 Okunu” halkımıza yutturmaya çalışmaktadır. Hâlbuki bunlar 5 Şubat 1937’de aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilkeleri olan “cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık” maddelerini, Anayasaya ithal edilmiştir. Bunların o tarihte kabul edilen kurucu değerlerimiz ile çok fazla bir alakası yoktur.
Kurucu değerlerimiz; o tarihte mevcut Kanuni Esasi’den alınmış olup ilk Anayasamızın 2. Maddesi olan “Devletin dini İslam’dır” ile kayıt altına alınmıştır. Ne çare ki dinden fazla hoşlanmayan tek parti idaresi; 1928 yılında bu maddeyi Anayasadan çıkararak ortadan kaldırmıştır.
Bütün bu acı gerçeğe rağmen hala kurucu değerlerimiz olarak; bir siyasi partinin ilkeleri milletimize dayatılmaya çalışılmaktadır. İşin daha kötüsü ise halkımızın inançlarına ve kutsal değerlerine küçümseyerek bakan milli benlik ve şuurdan nasipsiz hukukçu, tarihçi ve akademisyenler hiç utanmadan baskıcı ve dayatmacı bir ideolojiyi, kurucu değerler olarak sunabilmektedir.
Yerseniz tabii… Böylesine akıl dışı ve faşist bir tutum karşısında dut yemiş bülbüle dönen ve iki kelime dahi söyleyemeyen bu zavallı tarihçi zevata söyleyecek çok sözümüz vardır. Muhafazakar geçinen siyasetçilere de bu hususu anlatmakta yarar vardır. Çünkü çoğu siyasetçi, resmi tarihin gerçek dışı öğretileri ile yetişmiştir.
Tarihte ilk defa faşist lider Benito Mussolini’nin ilkeleri olan ortaya çıkan “devletçilik, kafatasçı milliyetçilik ve faşist cumhuriyetçilik” maddeleri, sanki bizim icadımız gibi sunulmaktadır. Üstelik kurucu ilkeler diyerek halkımıza dayatılmaktadır. Bu ise düpedüz halkımızı aldatmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Ülkemizin kurucu değerleri denilince; İslam’ın ve halifeliğin korunması ile birlikte “misak-ı milli” denilen vatan topraklarının kurtarılmasını hedefleyen milli yemini öne çıkarmak tarihsel bir gerçekliktir. Meclis tutanaklarında bu husus açık olarak görülmektedir. Fakat maalesef milli yeminimizi Lozan’da bize bozdurdular ve vatan topraklarımız İngilizler başta olmak üzere Yunanlılara peşkeş çekildi.
Evet, tekrar etmekte fayda vardır. Kurucu değerlerimiz; İslamiyet ve vatan topraklarının bir bütün olarak muhafaza edilmesi olarak Meclis kayıtlarında yerini almıştır. Yıllar sonra ortaya atılan faşist ilkeler ve devrimler değildir.
Bu gerçekleri tespit ettikten sonra kurucu ilkelerimizin nasıl değiştirildiğini ve milli değerlerimizle çatışan farklı bir hal aldığını söyleyebiliriz. 1924-1950 yılları arasındaki tek partili ve muhalefeti kabul etmeyen baskıcı rejim tarafından önce “Devletin dini İslam’dır” maddesi kaldırılarak işe başlanmış ve nihayetinde 1937 yılında faşist ilkelerin dayatılması ile büyük bir yıkım gerçekleştirilmiştir.
Yeri gelmişken bu yıkımı nasıl durdurabilir ve hangi asgari müştereklerde birleşebiliriz bunu da anlatmak iyi olurdu. Sosyal barışı sağlayabilmek adına bu önemli konuyu bir başka yazımıza bırakalım, vesselam…