Tuğba Çakıroğlu / Özel haber

Gündüz kuşağı programları, konuları ve bunların işleniş biçimleri açısında toplumda yankı uyandırıyor. Kötülüğün normalleştiği gündüz kuşağı programlarına ilişkin dosya haberimizin son bölümünde, Prof. Dr. Zakir Avşar ve Doç. Dr. Gülenay Pınarbaşı, gazetemize değerlendirmelerde bulundu. 

Medya Turleri Scaled

“Kadına şiddeti normalleştiriyor”

İletişim Uzmanı Prof. Dr. Zakir Avşar, "Bu programlar, basın özgürlüğü adı altında gerçekleri değil, şiddeti ve vahşeti normalleştiriyor. Suçu ve suçluyu ortaya çıkarmak yerine, sadece reyting peşinde koşuyor. Ancak izlenme sayısı arttıkça toplumsal sorumluluk ve ahlaki değerler göz ardı ediliyor. Kadına şiddet, intihar gibi konuları sürekli gündemde tutmak, bu olayları sıradanlaştırıp yaygınlaştırıyor. Yapılan basın özgürlüğü değil, sosyal sorumlulukla da bağdaşmaz." dedi. 

Prof. Dr. Zakir Avşar

“Suçu sıradanlaştırıyor”

Adalet ve asayiş ile ilgili konuların ekranlarda reality şova dönüştürülmemesi gerektiğini belirten Avşar, bu durumun üçüncü sayfa haberciliğinin ötesine geçtiğini, vahşeti sıradanlaştırdığını, dolayısıyla da topluma zarar verdiğini dile getirdi. Prof. Dr. Zakir Avşar, “Kuşkusuz ki bir dejenerasyonu da beraberinde getiriyor. Yani ‘herkesin yaptığı, herkesin yapabileceği’ algısı… Hâlbuki bazı şeyler vardır, olmaz. İnsanların kafasında hiçbir şekilde açılmaz bir şey iken şiddetin pornografisi ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bu kabul edilebilecek bir şey değil.” diye sordu.

“Kopya intiharlar ortaya çıkıyor”

Söz konusu programların, yozlaşmayı bile sıradanlaştırdığını kaydeden Prof. Avşar, “İnsanların önemsemeyeceği bir noktaya doğru taşıyorlar. Kadına şiddet ve intihar gibi haberleri, her gün her gün verirseniz kadına şiddeti normalleştirmiş olursunuz. Yani ortadan kalkmasına hizmet etmezsiniz. ‘Herkes karısını dövüyor. Ben de dövüyorum.’ veya ‘Namus temizlemek için herkes öldürüyor. Ben de öldürüyorum.’ noktasına gelir. Bir intihar haberi verdiğiniz zaman, onlarca benzer kopya intihar ortaya çıkıyor. Bunun çok örnekleri, araştırmaları var.” açıklamasında bulundu. 

“İnsanlara dayatılıyor”

Gündüz kuşak programlarından rahatsızlık duyulmasının yanı sıra izlenmesiyle ilgili de çarpıcı bir yorumda bulunan Prof. Dr. Zakir Avşar, bu programların insanlara dayatıldığını “Hiç kimsenin öyle bir talebi yok. Siz verirseniz izlenir. Eğer vermezseniz hiç kimse onu izlemez. Siz insanlara başka program ürettiğinizde, o tür formatlara yer vermediğinizde onlar, ‘Niye vermiyorsunuz?’ diye gelip kapınızın önünde eylem mi yaptılar?” diye sordu. 

Gündüz Programları

“Topluma zarar veriyor”

Bu programlarının topluma verdiği zararı anlamak için iletişim uzmanı olmaya gerek olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Avşar, empatinin önemine ise “Böyle bir durumda, ‘Ya o kişinin yerinde ben olsaydım, benim ailemden bir olsaydı ne yapardım?’ diye düşünmek lazım. Yani bir meslek, insanın gözünü kör etmemeli. Gerçeklerden uzaklaştırmamalı.” sözleriyle dikkat çekti.

“Zayıflıklardan reyting elde ediliyor”

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Gülenay Pınarbaşı, bazı programlarda amaçsızca mahrem konuların konuşulduğunu vurgulayarak “En dikkat çekici nokta da bir takım zihinsel yetersizlikleri olan insanların malzeme yapılması. Ve onların bu zihinsel yetersizlikleri ve duygusal zayıflıklarından, fayda olarak bir reyting elde edilmesi.” dedi. 

Gülenay Pınarbaşı

Mevsimlik işçi ailenin 2 yaşındaki bebeği çadırda ölü bulundu Mevsimlik işçi ailenin 2 yaşındaki bebeği çadırda ölü bulundu

“Hem iletişim hem de hukuki açıdan yanlış”

Basının bilgilendirme fonksiyonu olduğunu dile getiren Doç. Dr. Gülenay Pınarbaşı, haberdar etme kısmında sıkıntı olmadığını ancak olayların işleniş ve insanları kullanma biçimi, reyting uğruna gençlerin ve çocukların DNA'sının ortaya çıkarılması ve bunun ifşa edilmesini doğru bulmadığını, “Bunların, iletişim açısından da hukuk açısından da uygun olmadığını düşünüyorum.” sözleriyle dile getirdi.

“Mahremiyeti konuşmak ne fayda sağlar?”

Doç. Dr. Gülenay Pınarbaşı, yapılanın basın özgürlüğü olmadığını belirterek sorumlu yayıncılık ilkesine vurgu yaptı. Televizyonun çok güçlü bir iletişim aracı olduğunu hatırlatan Doç. Dr. Gülenay Pınarbaşı, “En mahrem şeyleri konuşmak, olaya ne katkı sunuyor? Bunu da düşünmek lazım. Ben bu programların, aslında kamu ve iletişim etiği bağlamında faydalı olabilecekken zarar verdiğini düşünüyorum. Yani daha etik biçimde işlenirse evet, hem bir yayın özgürlüğü hem de bir gazetecilik titizliğiyle ele alınırsa bir kamusal fayda çıkarabilirsin.” diye konuştu.

Kaynak: aslinda.com