“Mehdi” hakikati

Mehdi-i ali Resul yani Peygamber Efendimizin (asm) neslinden gelecek ve İslam düşmanlarına karşı mücadele edecek zatı inkar edenler çoğaldı. İnkarlarına en büyük delili de Kuran’da geçmediği için bulduklarını zannediyorlar. Bunlara verilecek cevap çoktur. Kısa ve akla gelen birkaç tanesini arz edeyim. “Leyselil insane illa ma’sa-insana ancak çalıştığının karşılığı vardır” buyuran Rabbimiz diğer ilimler ile birlikte Kuran ilminin de çalışıp çabalayarak öğrenilmesi gerektiğini emreder. Muhammed-i Arabi (asm) ilim (hikmet) öğrenmenin kadın erkek bütün müminlere farz olduğunu bildirmiştir. Buraya kadar ilim ve hikmet konusunun nasıl bir derya hatta okyanus olduğunu ifade etmeye çalıştık. Bundan sonra çok sual edilen “Mehdi” hakikatine bir bakalım. Kuranda açıkça ifade edilmemiş olmakla birlikte hadis kitapların neredeyse tamamında “Mehdi-i Al-i resul” hakkında geniş bilgiler mevcuttur. Birkaç tane Vahhabi kafalı zevzeğin sahih hadisleri inkar etmesi yüzünden bu hakikatleri bizim de inkar etmemize gerek yoktur. Burada sadece şu hususu zikrederek mevzuyu en taş kafalıların dahi anlayabileceği şekilde ifade edelim. Evet Mehdi vardır ve Muhammed-i Arabi (asm) söylemişse hakikattir. Çünkü o ancak kendisine vahyedileni söyler. (İn hüve illa vahyun yuha) Düşmanlarının tasdikiyle dahi en küçük bir yalanına rastlanmamıştır. Hadis kitaplarında Mehdi’nin özelliklerinden bahsedilmekle birlikte her asırda gelen mehdiler ile ahir zamanda gelecek Büyük Mehdi’nin özellikleri birbirine karıştırılmaktadır. Eğer bu hususa bir parça dikkat edilse bu konudaki kafa karışıklığı giderilecektir. Şimdi gelelim “Mehdi” hakikatının anlaşılmasına ve lüzum-u hikmetine. Evvela: Mehdi meselesi çok önemli bir hakikattir. Zira 1400 yıldır Ümmet-i Muhammedin (asm) en çok ettiği dua; namazlardaki salli ve barik dualarıdır ve bu dualarla yakından alakalıdır. Bu duaların okundukları yerler: 1) Bütün namazların son oturuşlarında Ettehiyyatü’den sonra, 2) İkindi namazının sünneti ile Yatsının ilk sünnetinin birinci oturuşunda Ettehiyyatü’den sonra, 3) Dört rekatta bir selâm verilerek kılınan Teravih namazının ikinci rek’atının sonundaki oturuşta “Ettehiyyatü”den sonra, 4) Cenaze namazında ikinci tekbirden sonra. Okunuşu ve meali; “Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ salleyte alâ İbrahime ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd-Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in ümmetine rahmet eyle; şerefini yücelt. İbrahim’e ve İbrahim’in ümmetine rahmet ettiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin”. “Allâhümme barik alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. Kemâ barekte alâ İbrahîme ve alâ âli İbrahim. İnneke hamidün mecîd-Allah’ım! Muhammed’e ve Muhammed’in ümmetine hayır ve bereket ver. İbrahim’e ve İbrahim’in ümmetine verdiğin gibi. Şüphesiz övülmeye layık yalnız sensin, şan ve şeref sahibi de sensin”. Müminler beş vakitte günde en az 10 defa bu duaları okuyarak Hz. İbrahim’in ali (evladı) gibi Hz Muhammed (asm)’ın da aline salat ve bereket duası ederler. Bu kadar çok edilen ve namaz gibi makbul zamanlarda yapılan duanın elbette bir karşılığı olacaktır. Müminler başları sıkıştıkça Rabbimiz, Seyyitler cemaatinden bazı zatları gönderir ve rehberlik yaptırır. Her asrın başında bir Müceddid gelmesi sahih hadisle sabittir (Nursi-Barla Lahikası) Bu dualar, Müslümanların en kötü durumda dahi ümit içinde olmak gerektiğini hatırlatmaktadır. “La taknetü min rahmetillah-Benim rahmetimden ümidinizi kesmeyin” ayeti gereğince en kötü zamanda dahi ümitsizliğe düşmek caiz değildir. İnnemael üsri yüsra “her zorlukta bir kolaylık bulunur” buyuran Rabbimiz, her türlü zorluk karşısında bir çıkış yolu yaratır. Eğer bunu yaratmamışsa bilmek gerektir ki sonsuzluk ülkesinde sabrımızın karşılığını vermeyi murat etmiştir. Ümitsiz kalmak ve Allah’a dua etmemek, mü’mine yakışmaz. Ene inde zanni abdi bi. “Ben kulumun güzel zannı üzerineyim” diye buyuran Rabbimize her daim el açmalı ve her talebimizi ona yaparak muvaff akiyeti Ondan beklemeliyiz. Saniyen: Kıyametin çıkmasına yakın Deccal ve İslam Deccalı Süfyan zuhur edecektir. Bu dualarda geçen “Allahümme Salli ala Muhammedin...(barik ala Muhammedin)” dualarının elbette Allah katında makbul olacağına ve olduğuna delil şudur ki, Mehdi-i Ali Resul zuhur edecek Deccal ve Süfyanın yaptığı tahribata engel olacak, tamir edecektir. Salisen: Mehdi’nin üç vazifesi vardır ki bunlar: iman-hayat-şeriattır. Bunlardan en önemlisi ise imandır. Onu görmeyen gözlerini kapayanlardır. Malumdur göz kapamakla gece olmaz. Gözlerini kapayanlar sadece kendileri için gündüzü gece yaparlar. Hayat ve şeriat konusunda Kuran’dan aldığı düsturları günümüze tatbik etmesi ile ilgili olarak Bediüzzaman Said Nursi’nin Sözler, Mektubat, Lemalar, Şualar, Barla-Emirdağ-Kastamonu Lahikaları, tarihçe-i hayat ve diğer kitapları gözümüzün önünde duruyor. Bu eserler ciddi bir şekilde incelendiği takdirde iman, hayat ve Şeriat konusunda Müslümanlara kazandırdığı düşünce ufku, prensipler kolaylıkla anlaşılabilir. Eğer bazı insanların zannettiği gibi her şey apaçık olsa idi imtihan yani teklif sırrı ortadan kalkar idi. Bu insanların keyfine göre Kainat yaratılmamıştır. İsterse Allah yıldızlar ile gökyüzünde “La ilahe İllallah Muhammeden Resulullah” yazabilirdi. Fakat hikmeti başka türlü iktiza ettiğinden dolayı imtihana tabi tutuluyoruz. Ta ki Ebu Cehil ile Hz. Ebubekir aynı safta yer almasın. Kuran ve hadis-i şerifl erin mesajı; insanların kalp ve duygularını kullanmalarını sağlamak ve bu sayede Allah’a olan imanlarını ortaya çıkarmaktır. Zira yaratılışın gayesi Allah’a iman etmek, dua ve ibadetle Onu tanımaktır, vesselam…