Merhamet kazandı

Suriye’de, 61 yıllık Baas rejimi 12 günde çöktü. “Ne kadar hızlı oldu?” diyenlere verilecek cevap belli: Büyük acıların, mağduriyetlerin, zulümlerin yaşandığı 61 yıllık birikimin, 13 yıllık mücadelenin sonrasındaki 12 günde bu sonuç elde edildi.

Uzmanlar, yorumcular

Türkiye’nin Suriye politikası çok konuşuldu. Doğruları, yanlışları tartışılmaya devam ediyor olsa da söz konusu politikanın, ahlaken sorgulanacak bir yanı yok. Tam da burada konunun uzmanları, “Uluslararası ilişkilerde ahlakın yeri ne kadardır?” diye soracaklardır, sorsunlar. Teorilerde yeri olmayan, gündelik hesaplara uymayan bir tavırdır. Evet, yüksek diplomasi katlarında da yeri yoktur.

Oysa izahı çok basittir: Türkiye, acımasız bir diktatörden, can havliyle kaçan masumlara  ‘merhamet’ kapılarını açmıştır.

Habercilerin acelesi vardır. Sıradaki haberi yetiştirmenin telaşındadırlar. Bir türlü ‘merhamet’ başlığına gelemezler.

Mültecilere sayı olarak bakanlardan da duymayız.

Olan biteni bütün detaylarıyla anlatan askerî uzmanlar da merhametin sözünü etmezler.

Petrolü, doğal gazı, uluslararası ticareti, kârı-zararı merkeze alarak konuşanlardan da bu yönde bir analiz elbette duymayız.

Türkiye’nin sınavı

Suriye artık Suriyelilerin. Sığınanlara ev sahipliği yapan Türkiye için bundan sonrası daha kolay. Kalanları olsa da Suriyelilerin önemli bir bölümü evlerine, vatanlarına, döneceklerdir.

Sabah akşam sığınmacılar üzerinden maraza çıkaranların, her sorunun sebebi olarak onları görenlerin, tek konusu sığınmacılar olan parti programı yazan, faşist ve saldırgan siyaset esnafının gündemi boşalacaktır.  

Daha ağır nöbet geçirenler, bir kişi, bir örnek, bir fotoğraf üzerinden yine çığlık atmaya devam edeceklerdir, etsinler.

Tekil sayılabilecek örneklerin, içlerindeki nefreti ve şiddeti yönlendirmek için bahane arayanların dışında genel olarak ve büyük çoğunlukla Türkiye, merhamet sınavından alnının akıyla çıkmıştır.

Merhamet; günümüz dünyasının yitiği

Merhameti nasıl tarif edelim? Şefkate benziyor ancak değil. Çoğu zaman acımakla karıştırılır ama o da değil. Acınacak bir hâl görürsünüz, acırsınız, bir bakıma lütfedersiniz. Acıyanla acınan arasında, az ya da çok bir hiyerarşi vardır. Ne kadar gizleseniz de “Acıdım sana!” bakışının sonundaki ünlem işaretini, karşınızdaki hisseder.  

Acımak kısa süreli, merhamet bir ömür uzunluğundadır. Bir hayat boyu, dünyaya merhamet penceresinden bakabilir, adımlarınızı merhametle atabilir, elinizi tüm canlılara merhametle uzatabilirsiniz. 

Kökeninde, yardım etme duygusu yoktur merhametin; vicdanla da açıklanamaz, hoşgörü değildir, empati hiç değildir.

Karşımızdakine üzüldüğümüz için merhamet duymayız ya da korktuğumuz için merhamet etmeyiz. Hesaplarımıza öylesi uyduğu için de merhametli olmayız.

Rahmetle aynı köktendir; insana yakışır, güzeldir, güzelleştirir. Merhamet, edene de edilene de şifadır.

Merhametin dünyasında ‘öteki’ yoktur. Dünya, merhametle emniyetli bir yer olur.  

Merhametimiz yoksa yok olmayız; ancak varlığımızın hakikati merhamet ile kayıtlıdır.

Geniştir merhamet, kollarını açınca dünyayı kucaklayabilir.

Ya yapmasaydık!

Halep’in, Hama’nın, Humus’un ardından Şam düşünce İstanbul’dan, Gaziantep’ten Şanlıurfa’dan da Suriye’dekilere benzer görüntüler geldi. Kutlamalara katılanlar; Türkiye’nin, en zor günlerinde kendilerine kucak açmasına teşekkür ettiler. Gözlerinde, Türkiye’de gördükleri merhametin izleri vardı.

Dünyanın merhamete, yaralarını iyileştirecek merheme ihtiyacı var. Türkiye’de merhamet kazandı. Türkiye, merhametiyle kazandı. Bundan gurur duymalıyız.