Günlerden pazar en sevdiğim gün. Evimize misafirin dolup taştığı kahkahaların dışarılardan duyulduğu şenlik günü. Bütün kadınlar mutfağa doluşmuş poğaçalar börekler sarmaların hazırlandığı ziyafetin zirvede olduğu gün. Erkekler de futbol derdinde tezahuratların alkışların koptuğu, Çocukların koridorlar boyunca koşturup camı çerçeveyi indirdiği gün. Hep çocukluk mu güzel. Yoksa biz güzelliklere misafirperverliğe, cömertliğe, dost meclisine hasret mi kaldık. Bir gün evde yalnız kaldığımızı hatırlamam. Şimdi herkes öyle bir dünya telaşına düşmüş ki birbirinden bi haber. Bazen komşularımızı görmüyoruz bile. Oysa çocukluğumuzda her gün birinin evinde toplanır ya oyun oynar ya da ders çalışırdık. Çoğunlukla haylazlık yapardık da ama hatalarımız hep hoşgörü ile karşılanırdı. Şimdi ise tahammülsüzlüğümüz hat safhada, kendimize bile yok. Çocuklarımız da nasibini alıyor haliyle. Evimizde çocuk sesi eğlencesi yükseldiği anda alt komşu tak tak duvara vuruyor, bize o sesler vakti zamanında ninni gibi gelirdi. Çayımız hep ocakta olurdu çat kapı sorgusuz sualsiz misafirimiz gelirdi herkeste samimiyet içtenlik vardı bir ekmek de olsa bölüşür yerdik. Şimdi ne mümkün anne baba bile evladından randevu almadan misafir olamıyor. Geçmişteki o samimiyetin çok gerilerde kalması beni çok üzüyor. Misafirin evimize getirdiği bereketin huzurun farkına varmamızın vakti çoktan geldi. Geride kaldığını düşündüğümüz günleri sürdürmemiz çok zor değil, tatlı dil ve güler yüz herkesi mutlu etmeye yetiyor. Eski misafirliklerde sadece kahve içilmezdi. Akşam yemeği de yenmeden misafir asla evine gönderilmezdi, darılma sebebi olurdu valla. Yatılı misafirliklerde çok olurdu hele uzak şehirlerde yaşayan dostlarımız, akrabalarımız varsa bütün yaz birlikte geçirilirdi. Teyzemler haftasonları biz de kalırdı mesela. Salona yüklüklerden çıkarılmış yün döşekler serilirdi. Biz çocuklarda üzerinde takla atardık annelerimiz çarşafları bizi kovaladıktan sonra ancak serebilirlerdi çok eğlenceliydi, şimdi olsa şimdi de atsam kendimi o yataklara eskisi gibi keyif verirmi acaba ama nasıl olacak ki ya belimi incitirim ya kolumu. Çocuklukta yaşanan her güzel şey birer nimetmiş tıpkı misafir gibi. Dışarıya beni yemeğe davet etme arkadaşım. Ben senin mutfağında ne bulursam onu yemek istiyorum. Bana hoş sohbetin güler yüzün yeter gerisi hikaye. Misafirleri dışarıya davet etmek yeni nesil misafirperverliği ama artık dozu kaçtı. Ev ortamının güzelliğini rahatlığını beş yıldızlı otel de veremezki. Etrafına bakmadan rahat rahat sohbet edersin, sesli sesli kahkaha atabilirsin. Yediğin hiç bir şey de ziyan olmaz kanımca yani, herkesin keyfinin kahyası da değilim tabi. Misafirin bereketinden nasibinizi almazsınız olur biter. Diyorum ya dünya telaşı aldı her bir yanımızı, zaman bereketsizleşti ya da biz bu hale getirdik. Belki de haklıyız bilmiyorum, hayat eskiye göre çok zorlaştı. Pahalılık aldı başını gitti insanlar kendi karınlarını zor doyurur oldu. Hep böyle eskiyi konuşarak mı geçecek zaman konuşmayı bırakalım da icrata geçelim. Dostsuz misafirsiz hayat olmaz. Yalnızlık Allah a mahsus. İki kelam etmeden dost muhabbeti kurmadan hayat zor geçer. Yanımızdakilerin kıymetini bilelim, kapımız her an herkese açık olsun, insan insana muhtaçtır vesselam. Gelen misafirimize de icabet edip karşılıklı muhabbetimizi de arttırmak ölene dek kapımızın kapanmamasını sağlar. Ne güzel söylemiş mevlana... İnsan kısmı bir misafirhane,
Her sabah yeni birisi gelir.
Bir sevinc, bir bunalım, bir zalimlik,
Aniden farkına varmak birşeyin,
Hepsi beklenmedik misafir.
Hepsini karşılayıp eyle!
Evini vahşetle süpürüp,
Bütün mobilyalarını boşaltan
Bir kederler kalabalığı bile gelse.
Her geleni alnının akıyla misafir et.
Olur ki yeni bir zevk getirmek için
Boşalttılar evini.
Karanlık düşünce, utanç ve garez,
Hepsini gülerek karşıla kapıda
Ve buyur et içeri.
Minnettar ol her gelene
Kim gelirse gelsin.
Çünkü bunların her birisi
Öte taraftan bir kılavuz
Olarak gönderildi. (mevlana)