Bütün insanların bu dünyadaki amacı mutlu olmak. İnsanların en çok istediği, sürekli peşinden koştuğu şey mutluluktur. Mutluluk her insanın özlemidir. Saadete kavuşmak ve mesut olmak; İnsanlar için hayat boyunca hedefledikleri bir istektir.
İnsanlar mutluluğa ulaşmak isterler; ancak neyin mutluluk/saadet olduğunu ve neyin olmadığını bilmedikleri için, bazen onu dünya zevkleri, zenginlik makam ve mevki gibi yanlış şeylerde ararlar ve bu yanlışlık yüzünden gerçek saadetten uzak kalırlar. Allah Teâlâ insanları en iyi ve en güzel şekilde yaratmış ve dünyadaki her şeyi de onlar için var etmiştir. (Bakara, 2/29) Yeryüzündeki her şey insanlar için, insanlar da Allah’a kulluk için yaratılmıştır. (Zâriyât, 51/56) Allah Teâlâ’ya kulluk yapmak için yaratılan insan, bu temel görevini yerine getirirse dünyada da âhirette de huzur ve mutluluğa kavuşur.
İslam dini ‘nin asıl gayesi, insanın dünya ve ahirette mutlu olmasını sağlamaktır. Çünkü İslam dinin insana yaratılışındaki gayeyi, yaratanla ve yaratıklara karşı sorumluluklarını bildirir. İyi ile kötüyü birbirinden ayrıt eder. İyiye ulaşmanın yollarını gösterir. Bu şekilde de insanın dünya ve ahirette mutlu olmasını sağlar .Dinimiz; bize bu mutluluğun yolunu göstermiş, görev ve sorumluluklarımızı bildirmiştir. Bu mutluluğa sahip olmamız, kulluk görevlerini yerine getirmekle olur. Allah’a kulluk, Allah’ın emrettiğini yapıp yasaklarından sakınmakla, yani İslâm’a teslim olup gereğini yapmakla mümkündür.
İhtiyaçlarını dünya hayatı ile sınırlı gören ve bütün yöneliş ve taleplerini dünyaya hasredenler için esas hayat olan âhirette bir nasibi yoktur (Bakara; 2/200). Allah’a kavuşmayı ummayan, böyle meseleleri olmayan, bunu arzu etmeyen ve belki bunun farkında bile olmayan kimseler ile; dünya hayatından razı olup gönlü onunla yatışan ve tatmin olanlar ve Allah’ın âyetlerinden gaflet içinde bulunanlar şiddetle kınanmışlar ve bu tavırlarıyla onların hüviyetlerine mal ettikleri birikim ve kazanımların kendilerini Cehennem’e vardıracağı bildirilmiştir (Yunus, 10//7-8)
“Kim de Benim zikrimden (kur’an ve hükümlerimden) yüz çevirirse, İslam’a aykırı şeyler yaparsa) artık onun için (dünya ve âhirette) sıkıntılı bir hayat vardır.” (Taha, 20/124) “Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. (Asıl hayat, dünya hayatı değil) âhiret hayatı; işte asıl hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 29/64 ) Müslümanlar için nihaî anlamda saadet beklentisi bu dünyada söz konusu değildir. Müslüman, hayale dalıp gerçeklerle bağlantısını koparmış olmadığı için, bu dünyanın bir imtihan alanı olduğundan şüphesi yoktur. Hayatında mü’minlerin de bir nasipleri mutlaka olacaktır. Onlara dünyadaki nasiplerini unutmamaları emredilmiştir. (Kasas, 28/77) İnsanın mutluluğu/saadeti kalp huzuruna, gönül rahatlığına bağlıdır. Bu rahatlığa, mutlaka para, mevki, rütbe, şan ve şöhretle kavuşulmaz. Nice mal, mevki, şan şöhret sahiplerinin huzura ermediklerini, mutluluğa kavuşamadıkları bilinmektedir. herkes tarafından bilinmektedir. Hâlbuki malı, parası az olduğu, şan, şöhret ve makam sahibi olmadıkları halde huzur ve mutluluk içersinde yaşayanlar da çoktur.
Günümüzün insanı mutluluğu, “eğlence” ve iyi “vakit geçirme” olarak algılamaktadır. O her ne kadar eğlenmekten zevk duysa da, bu durum, onun mutlu olduğuna işaret etmes. Bilakis bu tip insanlar, çoğu kez kendinden kaçışı ve can sıkıntısını “eğlenmeyle örtmeye çalışırlar. Can sıkıntısı ise, üretici gücümüzün felce uğramasından kaynaklanır. Kendini bilme, sanata ve herhangi bir işe veren insan kesinlikle can sıkıntısı yaşamaz. Muhakkak ki, meşru beşerî hazlardan, helal olan dünyevî zevklerden de mahrum değildir. Bunları Rabbinin -hesaba tabi- birer nimeti, birer imtihanı olarak şükür ile karşılar. O gibi nasiplerde göreceli olarak ve belki de mecazî anlamda bir saadete nail olduğundan söz edilebilir. Ancak bunlara saplanıp kalmaz. Gerçek mutluluk, huzur, iç neşesi ve rahatlık ise, sadece Allah’ın zikriyle mümkündür. Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; Kalpler ancak Allah’ı zikirle (onun emir ve yasaklarına uymakla) huzur bulur.” (Ra’d, 13/ 28) Bu, Allah’ın Kuran’da bize bildirdiği çok önemli bir sırdır.
İslâm ahlâkına uygun yaşandığında ferdi, ailevi ve sosyal mutluluk söz konusudur. Dünya ve âhirette mutlu ve huzurlu olmak istiyorsak İslâm’ın emir ve yasaklarına, koymuş olduğu ahlâk kurallarına uymak zorundayız. Allah Teâlâ’ya kulluk yapmaya gayret eden mü’minler, dünyada ve âhirette huzur ve mutluluk içersinde olur!