DÜNYA

Netanyahu İsrail'e mi hapsoldu?

Lahey'deki Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), son dönemde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu hakkında tutuklama kararı aldı. Karar, Netanyahu'nun Filistin topraklarında işlediği savaş suçlarıyla ilgili soruşturmalar kapsamında verildi. Bu gelişme, Netanyahu'nun siyasi kariyerinde ve İsrail'in uluslararası ilişkilerinde büyük yankı uyandırdı.

Bu tutuklama kararı, Netanyahu'nun hareket özgürlüğünü de ciddi şekilde kısıtlayabilir. Uzmanlar, Netanyahu'nun İsrail dışına çıkmasının artık mümkün olmayabileceğini, çünkü birçok ülkenin UCM ile işbirliği içinde olduğunu ve Netanyahu'yu yakalayıp teslim etme zorunluluğu taşıdığını vurguluyor. İsrail ise UCM'nin yetkisini tanımadığını belirterek, Netanyahu'yu koruyacağını duyurdu.

Londra Queen Mary Üniversitesi Hukuk Fakültesi Uluslararası Hukuk ve İnsan Hakları Hukuku Bölümü Öğretim Gordon, Başsavcı Han’ın, Netanyahu ve Gallant hakkındaki "yakalama kararı" başvurusunu, değerlendirilmesi için Ön Soruşturma Dairesine gönderdiğine işaret ederek, bu aşamada yakalama kararının verilmesinin uygun olup olmadığının değerlendirileceğini anlattı.

"Geçmiş tecrübelerimize dayanarak savcılığın, sağlam deliller olmadan yakalama kararı başvurusu yapmadığını biliyoruz." diyen Gordon, bugüne kadar Başsavcılık tarafından yapılan tüm yakalama kararı başvurularının onaylandığını vurguladı.

Gordon başvurunun olumlu sonuçlanacağına yönelik beklentisini aktararak, "Bu, birkaç gün sürebilir ancak birkaç hafta da sürebilir. Geçmişte bir ya da iki davada görüldüğü gibi birkaç ay da sürebilir. Ancak bahse girecek olursam, Ön Soruşturma Dairesinin bu tutuklama kararlarını çok yakında çıkaracağını söyleyebilirim." dedi.

"Soykırım bu yakalama emrinin her yerinde var"

Başsavcılığın, Filistin hakkındaki soruşturmayı 2021'de açtığını anımsatan Gordon, söz konusu soruşturmanın 3 yıldır sürdüğüne işaret etti.

Gordon, "Yakalama kararının gerekçeleri arasındaki aç bırakma, insani yardıma izin vermeme gibi unsurlar aslında Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanına (UAD) yaptığı başvuruya çok benziyor. Bence şu an yaşanan şey, Güney Afrika'nın başvurusunun ardından UCM'nin artık tarafsız kalamayacağını ve bir şeyler yapması gerektiğini anlamış olması." ifadelerini kullandı.

Başsavcı Han'ın yaptığı açıklamaya işaret eden Gordon, şunları kaydetti:

"Han tarafından yapılan açıklamada ilginç olan nokta ise Gallant ve Netanyahu'ya yönelik iddiaların 2021 ve 2022'ye kadar geri götürülebilecek iddialar olmaması. Bunlar son 7-8 aydır Gazze Şeridi'nde olup bitenlerle ilgili iddialar. Yani aslında soykırımın bu yakalama emrinin her yerinde olduğunu düşünüyorum. Soykırım kelimesini kullanmıyor olabilirler ancak Güney Afrika’nın davasında öne sürülen iddiaların aynısı bu yakalama emrinde de yer alıyor."

"UCM'ye üye ülkeler yakalama kararını yerine getirmekle yükümlü"

UCM'ye üye olan 124 ülkenin kanunen UCM tarafından yakalama kararı çıkarılan herkesi yakalamakla yükümlü olduğunu söyleyen Gordon, "Dolayısıyla bu ülkelerin yakalama kararlarını yerine getirmelerini bekliyorum." ifadesini kullandı.

Yakalama kararlarının ancak söz konusu kişiler ülkelerinden başka bir ülkeye seyahat ederlerse ve bu söz konusu ülkeler UCM'ye üyelerse geçerli olduğunu anlatan Gordon, ABD'nin UCM'ye taraf olmadığını anımsattı.

Amerikalı bazı Cumhuriyetçi senatörlerin "yakalama kararı çıkması halinde yaptırım uygulanacağı" tehditlerine de değinen Gordon, "Bunun ABD Kongresi ve Senatosunda kabul göreceğinden şüpheliyim. Bence bu senatörlerin yaptığı daha çok göstermelik bir açıklamaydı." değerlendirmesi yaptı.

Gordon, öte yandan İsrail Dışişleri Bakanlığının, ülkenin istihbarat servisi çalışanları, avukatları ve diplomatları "yakalama kararlarına" karşı harekete geçirmesini beklediğini kaydetti.

"İsrail, yavaş yavaş parya devlet haline geliyor"

Han tarafından yapılan başvurunun iki nedenle oldukça önemli olduğunun altını çizen Gordon, bunlardan ilkinin UCM'nin "peşine düştüğü kişilerin yalnızca Afrikalı liderler, Batı'nın düşmanları olmadığı" mesajı olduğunu belirterek, "Aynı zamanda Batı'nın bir müttefiki, ABD'nin, İngiltere'nin, Almanya'nın ve Fransa'nın büyük bir müttefikinin peşine düşmesi, liderleri için yakalama kararı çıkarılacak olması önemlidir. Bu anlamda UCM açısından bir dönüm noktası." şeklinde konuştu.

Kararın Netanyahu ve Gallant için de "son derece önemli" olduğunu vurgulayan Gordon, "Gallant ve Netanyahu'nun UCM'ye üye ülkelere seyahat edemeyeceklerini düşünüyorum." dedi.

Gordon, Güney Afrika'nın, Refah'a saldırısıyla ilgili İsrail hakkında Uluslararası Adalet Divanından talep ettiği yeni tedbir kararları ve UCM'den çıkacak yakalama kararlarıyla Batı'daki algının değişeceği tahmininde bulunarak, "(Bu değişimin) İsrail'in sadece Batı'daki sivil toplum arasında değil, aynı zamanda Batı'daki yönetici elitler arasında da yavaş yavaş parya bir devlet haline geleceği yönünde olacağını düşünüyorum ve bence bu tutuklama kararı da buna katkıda bulunuyor." değerlendirmesinde bulundu.

UCM'den Netanyahu ve Gallant hakkında yakalama kararı hamlesi

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Han, dün, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant hakkında "yakalama kararı" başvurusunda bulunmuştu.

UCM'den yapılan yazılı açıklamaya göre Han, Netanyahu ve Gallant'ın 8 Ekim 2023'ten itibaren Gazze Şeridi'nde "savaş suçları ve insanlığa karşı suçlardan cezai sorumluluk taşıdığına inanmak için makul gerekçeler bulunduğunu" bildirmişti.

Roma Statüsü'nün ilgili maddelerinin ihlal edildiğine dikkati çeken Han, İsrailli yetkililere yöneltilen suçlar arasında "savaş suçu olarak sivillerin aç bırakılması", "kasten büyük acılara veya vücutta ya da sağlıkta ciddi yaralanmalara neden olmak" ve "savaş suçu olarak zalimce muamelenin" yer aldığını kaydetmişti.

Han, Netanyahu ve Gallant'a yöneltilen diğer suçlar arasında ise "kasten öldürme", "savaş suçu olarak cinayet", "savaş suçu olarak sivil nüfusa karşı kasıtlı saldırılar düzenlemek", "açlıktan kaynaklanan ölümler de dahil olmak üzere, insanlığa karşı suç olarak imha ve/veya cinayet", "insanlığa karşı suç olarak zulüm" ve "insanlığa karşı suç olarak diğer insanlık dışı eylemler" olduğunu belirtmişti.

Başsavcı, işaret edilen insanlığa karşı suçların, "devlet politikası uyarınca Filistinli sivil nüfusa yönelik yaygın ve sistematik saldırının parçası olarak işlendiği" ve bu suçların devam ettiğini vurgulamıştı.

"Gazze'de açlık savaş silahı olarak kullanılıyor"

Gazze'de açlığın "savaş silahı" olarak kullanıldığına işaret eden Han, 8 Ekim 2023'ten itibaren üç sınır kapısının "uzun süre tamamen kapatılması ve yeniden açıldıktan sonra temel malzemelerin geçişinin keyfi olarak kısıtlanması suretiyle uygulanan tam kuşatmanın" Gazze'de halkın temel insani ihtiyaçlardan mahrum bırakılmasına yol açtığını bildirmişti.

Gıda kuyruğunda bekleyen siviller ve insani yardım kuruluşu çalışanlarına yönelik saldırılara da dikkati çeken Han, saldırıların ölümlere ve kuruluşların Gazze'deki faaliyetlerini durdurma veya sınırlandırmalarına neden olduğunu aktarmıştı.

Han, Gazze'de kıtlığa neden olan bu eylemlerin İsrail'e, tehdit olarak algıladıkları Gazze'nin sivil halkını toplu cezalandırmak amacıyla "Gazzeli sivil halka karşı açlığı savaş yöntemi olarak kullanmak ve diğer şiddet eylemlerini gerçekleştirmek için ortak planın parçası olarak işlendiğini" kaydetmişti.

İsrail'e "uluslararası insancıl hukuka uyma yükümlülüğü" hatırlatıldı

İsrail'e "uluslararası insancıl hukuka uyma yükümlülüğünü" hatırlatan Han, "Sahip olabilecekleri askeri hedefler ne olursa olsun, İsrail'in Gazze'de bu hedeflere ulaşmak için seçtiği araçlar, yani kasıtlı olarak sivil halkın ölümüne, aç kalmasına, büyük acılar çekmesine, vücutlarında ciddi yaralanmalara neden olmak, suç teşkil etmektedir." değerlendirmesinde bulunmuştu.

Han, "Eğer hukuku eşit şekilde uygulama isteğimizi ortaya koymazsak, eğer seçici şekilde uygulandığı görülürse, hukukun çökmesi için gerekli koşulları yaratmış oluruz." uyarısında bulunmuştu.

İsrail içindeki tepkiler de karışık. Bazı kesimler Netanyahu'nun arkasında dururken, bazıları ise bu kararın İsrail'in uluslararası alanda daha fazla yalnızlaşmasına neden olabileceği endişesini taşıyor.

Bu gelişmelerin ışığında, Netanyahu'nun geleceği ve İsrail'in uluslararası ilişkileri büyük bir belirsizlik içinde. UCM'nin kararı, sadece Netanyahu'nun değil, aynı zamanda İsrail'in de küresel sahnedeki yerini sorgulatan bir döneme işaret ediyor.