Geçtiğimiz günlerde, Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi ilk kez Ankara’ya geldi. Birçok anlaşmanın imzalandığı bu ziyaret kapsamında Türkiye-Mısır ilişkileri için önemli iş birliklerinin temeli atıldı. Türkiye’nin son yıllarda başlattığı normalleşme süreci bağlamında, ifrat ile tefrit arasında gidilen bir yanılgı söz konusu. Bazıları, normalleşmenin nedenini sorgularken, Rabia söyleminin unutulduğunu eleştirirken, diğerleri ise bölgedeki tüm yönetimlerle normalleşmeyi savunuyor. “Ya tam ya hiç.” yaklaşımı var.
Benim yazılarımı takip edenler, Ankara ile Şam arasındaki normalleşmeye kaygılı yaklaştığımı bilir. Normalleşme için şartların uygun olmadığını düşünüyorum ve bu sürecin Türkiye’ye zaman kaybettireceğini savundum. Ancak Mısır ile normalleşme hakkında kimse konuşmazken üç yıl önce, Türkiye’nin Mısır’la normalleşmesi gerektiğini de ben yazdım.
TRT World için yazdığım İngilizce makalede, Türkiye ile Mısır normalleşmesinin iki ülkeye sağlayacağı faydaları uzun uzun anlattım. Yazıyı kaleme aldığım dönemde, Türk kamuoyunda Mısır algısı, bugünkü gibi değildi.
Bana göre, Mısır’la normalleşmede geç kalındı. Daha erken davransaydık Türkiye ve tüm bölge için daha olumlu sonuçlar doğurabilirdi.
Evet, normalleşme tüm sorunları çözmez. İki ülkenin iş birliği potansiyeline ulaşması zaman alacaktır ve aradaki pürüzler birdenbire ortadan kalkmayacaktır. Ancak bu sürece girilmesi doğru bir adım. Daha güçlü bir şekilde devam etmeliyiz.
Peki, neden Kahire ile normalleşmeyi desteklerken Şam ile normalleşmeye karşı çıkıyorum? Çünkü normalleşme türleri arasında büyük farklar var.
Kahire’deki darbeci Sisi yönetimi, ülkesinde tam kontrol sağladı. Sisi, Mısır’da güçlü bir otoriter yönetim kurdu ve iktidarını pekiştirdi. En önemlisi, Mısır ordusu Sisi’nin kontrolünde. Mısır içinde çeşitli sorunlar olabilir ancak Sisi’nin hâkimiyeti tartışmasız.
Diğer yandan, Esed rejimi kendi kontrol alanında dahi hâkimiyet kurmuş değil. İran, Esed rejiminin bürokrasisine sızmış durumda ve ülke genelinde stratejik noktalarda İran’a bağlı Şii milisler bulunuyor. Ayrıca İran’ın, Suriye’ye Irak’tan, Pakistan’dan ve Afganistan’dan getirdiği Şii nüfus da mevcut. İran’ın yanında bir de Rusya var. Rusya, Esed rejimini kendine bağlı hâle getirmiş durumda. Esed rejimi, İran ile Rusya arasında kurduğu denge sayesinde hayatta kalmaya çalışıyor.
Esed rejimine bağlı askerî unsurların bir kısmı doğrudan İran’a, bir kısmı ise Rusya’ya bağlı. Ayrıca, Rus ve İran güdümündeki yapılarla birlikte mafyavari yapılar da mevcut. Bu yapılar, kendi kontrol alanlarında birer “savaş ağası” gibi takılıyorlar.
Genel dış politikaya baktığımızda Türkiye, Mısır’la normalleşerek birçok kazanım elde edecektir. Normalleşme, Türkiye’nin ulusal çıkarına hizmet eder. Ancak Esed rejimiyle normalleşmenin, Türkiye’ye herhangi bir faydası olmayacağı gibi bazı kayıplara yol açma ihtimali de vardır.
Özetle, Mısır’la normalleşmeyi desteklerken Suriye’de normalleşmeye karşıyım. Suriye’de ihtiyacımız olan şey siyasi çözüm, normalleşme değil. Siyasi çözüm için görüşmeler yapılabilir; ancak siyasi çözüm olmadan normalleşme adımları yalnızca bize maliyet üretecektir.