Öğretmenime haklarımı helal ediyorum…

Devlet Bahçeli'nin, DEM Parti sıralarına giderek verdiği selamdan sonra hiçbir gün diğerine benzemedi.

Dün, Cumhuriyet’imizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, istiklal mücadelemizin bütün kahramanlarını, aziz şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmet ve minnetle andık. Barışa giden yolun önüne yürüyen bombaları gönderenler, TUSAŞ saldırısında umduklarını bulamadı.

Sayın Bahçeli’nin gündeme bomba gibi düşen açıklamalarının hemen ardından, "Kandil buna ne cevap verir, PKK buna ne cevap verir?" diye sorulurken peş peşe açıklamalar geldi.

Bölücübaşı Abdullah Öcalan’ı ziyarete giden yeğen Ömer Öcalan, amcasının sürece sonuna kadar destek vereceğini açıkladı.

Hemen ardından Selahattin Demirtaş, "Bu sürecin ana yürütücüsü olacak olan Abdullah Öcalan’dır." dedi ve bu irade oluşursa kendilerinin de destekleyeceğini ifade etti.

Asıl önemli olan, Türkiye’de 85 milyonun her bir ferdi birbirine şu söyledi: Benimle aynı enerjiyi hissediyorsanız, eğer benimle aynı aciliyeti hissediyorsanız, eğer benimle aynı tutkuyu hissediyorsanız, eğer benimle aynı umudu hissediyorsanız yapmamız gereken neyse yapalım.

Şimdi biz konuşurken bile bizi bölmeye hazırlananlar var; "her şey yolunda" siyasetini benimseyen olumsuz reklam satıcıları var. Onlara şunu söyleyeyim: Sağcıların Türkiye’si, solcuların Türkiye’si, dindarların Türkiye’si, sekülerlerin Türkiye’si, Türklerin Türkiye’si, Kürtlerin Türkiye’si yoktur. Ay yıldız bayrağıyla, İstiklal Marşı’yla, başkenti Ankara olan üniter yapısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti vardır.

Kurtuluş Savaşı’nda, emperyalizme karşı mücadelemizi atalarımızın fedakârlığı sayesinde kazandık.

Her koşulda, ülkemize yönelik olası bir şiddet varlığında, onların torunları olarak biz de savaşmaya hazırız. Bugün düşmanlarımızın elinde bombalar olabilir; ancak unutmasınlar ki 85 milyonumuzun elinde artık TUSAŞ şehidimiz Zahide’ye eşinin gönderdiği nergis çiçeği var.

Bizim Anadolu’muza, bereketli topraklarımıza baktığımda vatanseverlik sıkıntısı olmadığını biliyorum. Bizim istemediğimiz şey, aptalca bir savaş. Silah tüccarlarını zengin eden bombalar yuvalarımızı dağıtırken; sevgimize sıktıkları kurşunlardan kazandıkları yetmez oldu. Bu kan emiciler, bizi birbirimize düşürürken her gün kendi ideolojik amaçları için boğazımızdan geçen lokmaya da göz koydular.

Babam, Ağrı’nın küçük bir köyünde doğup büyüyen, okuma yazması olmayan Türkçeyi askerde öğrenmiş biriydi. Annemin, 30'lu yaşlara kadar tek kelime Türkçesi olmadı. İstanbul’a 1981'de darbenin hemen ardından taşındık. Dokuz yaşında ilkokul dörtte olmam gerekiyordu ancak tek kelime Türkçe bilmiyordum. İlk aylarda, adımı soran öğretmenime cevap vermediğin için her sessiz kalışımda da kendisinden dayak yedim.

Hiçbir zaman öğretmenime kızmadım, kırılmadım, kusuru kendimde aradım.

Yıllar sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş bir avukat olarak otobüs durağında gördüm, yanına gittim, ellerini öptüm, kendimi tanıttım. Bana sadece “Evladım beni affet." dedi. Hangimiz daha çok ağladık bilmiyorum ama duraktakiler, bir öğrenci ile öğretmeninin gözyaşlarına en az bizim kadar duygulandı.

Öğretmenim kanser olmuştu. Ses telleri alınmış, sesi çıkmıyordu. Rahmetli oluncaya kadar irtibatımı hiç kesmedim. Öğretmenime neden kırgın olmadığımı soracak olursanız sadece şunu bilmenizi isterim. Benim öğretmenime, bir çocuğun adının Rojin olabileceği veya o çocuğun bildiği tüm hikâye ve masalların Kürtçe olabileceği için ona öfkelenmemesi gerektiği öğretilmemişti.

Bu ayıp onun değildi. Bu kusur, ona  bu topraklarda doğmuş her bir çocuğun rengi, dini, dili ne olursa olsun büyük hayallerinin olacağını ve bir öğretmenin bu hayalin parçası olduğunda yaşayacağı gururu öğretmeyen sistemindi.

Şimdi artık birbirimizin geçmişteki kusurları, eksiklikleri, hatalarını yarıştırmak yerine, Sayın Bahçeli’nin bahsettiği umut hakkından çok daha fazlasını umut etmemiz lazım. Bu umut; zorluklar karşısında umut, belirsizlikler karşısında umut olmalıdır.

Sonuçta umut, Allah’ın bize en büyük armağanıdır.

Ve umudumuz, gelecekte daha iyi günlerin olacağına dair bir tünelin ucundaki ışık gibi olmalıdır.

Bu umudun; işsizlere iş, evsizlere ev sağlayabileceğine, yedi bölgede ve şehirlerimizde gençlerimizi şiddet ve umutsuzluktan kurtarabileceğine inanıyorum.

Arkamızda, doğru rüzgârın olduğuna, tarihin kavşağında dururken doğru seçimler yapabileceğimize, karşı karşıya olduğumuz zorlukların üstesinden gelebileceğimize inanıyorum.