Olmaz denilen ne varsa olmaya başladı

Hain F.G.’in ölümünden söz etmiyorum. Onun ölümsüzlüğüne inanan mankurtların olduğu söyleniyordu. Onlar, “olmaz dediğimiz oldu!” diyerek apışıp kalmış olabilirler.

Ben, Devlet Bahçeli’nin, partisinin 22 Ekim Salı günkü grup toplantısında yaptığı ve herkese şaşırma hakkını kullandırdığı konuşmasından söz ediyorum.

Meclisin açılışından itibaren Bahçeli’nin konuşmalarını dikkatli dinleyenler, yaşananları yakından takip edenler, elbette daha az şaşırmışlardır.

Bahçeli, manşete çıkarılanların dışında da sözler söyledi ve adım adım buraya geldi.

1 Ekim’de

“Değişen şartlara değişmeyen tepkiler vermek, akıl kârı olarak değerlendirilemez.”

“Sarsılmaya çalışılan iç cephemizdir, buna izin veremeyiz, vermeyeceğiz.”

“Birbirimizi hırpalayıp şeytanlaştırmak, çerden çöpten meseleler etrafında savaş boyaları sürmek, hiç kimse unutmasın ki bedeli ve vebali çok ağır olacak bir gaflet, hatta dalalettir.”

“Yol yakınken, henüz vakit geçmemişken, muhtevalı bir vicdan muhasebesinin zarureti, deyim yerindeyse herkesin elini husumet tetiğinden çekmesi, samimi niyazım ve iyi niyet beyanımdır.”

8 Ekim’de

“Bize göre doğru siyaset; buluşturan, yakınlaştıran, ulaştıran, kavuşturan, kucaklaştıran, kutupları ve hizipleri teker teker aşındıran ahlaklı siyasettir.

Doğru siyaset; atılan adımları sağduyu parkuruyla ihata eden, sorumluluk duygusunu ilke edinen, kardeşlik ve kaynaşma kültürünü vatan ve millet sevgisiyle eklemleyen akıl dolu siyasettir.”

“Siyasette hiç kimseyle, hiçbir partiyle kategorik olarak alıp veremeyeceğimiz, konuşup çözemeyeceğimiz bir şey yoktur.

“Uzattığım el, millî birlik ve kardeşliğimizin mesajıdır. İlk Meclis’in ve Sayın Cumhurbaşkanı’mızın isabetli sözlerinin meşale gibi yanan aydınlığıdır. Gelin Türkiye partisi olun, gelin teröre cephe alın, gelin bin yıllık kardeşliğimizde kenetlenenin temenni ve teklifidir.”

“Biz, gelişigüzel, keyfe keder, can sıkıntısından, anlık dürtülerle dümenden ve düzenden el uzatmayız.”

“Bizim siyaseten söylem ve eylemimiz yalan, dolan veya günü kurtarma telaşı değildir."

15 Ekim’de

“Asıl mesele önümüzde perde perde açılan ufuk çizgisine odaklanmak değil, ufkun ötesine bakabilmek, bu suretle muhtemel fırsat, mükafat ve müşkülatları zamanında öngörebilmektir.”

“Siyaset, etrafı kordonla çevrilmiş bir ring alanı, siyasetçiler de üzerlerine bahis oynanan boksörler değildir.”

“Terörün her türlüsünü reddetmenin, defetmenin ve imha etmenin sonsuz kararlığındayız.”

“Ya siyaset ya terör ya siyaset ya silah; arası, ortası, şurası, burası yoktur.”

“Bölücü terörün kökü kazınmalı, Türk ve Türkiye Yüzyılı’nda bin yıllık kardeşlik pekişmelidir.”

“Türkiye’ye getirilirken “her türlü hizmete hazırım” diyen teröristbaşı, buyursun terörün bittiğini, örgütünün tasfiye edileceğini tek taraflı ilan etsin.”

22 Ekim’de

“Tarihin, dönüm noktaları, keskin virajları, kritik eşikleri, geleceğe eklemlenmesi beklenen kırılgan bağlantı hatları vardır.”

“Belki bugünden sonra tarihin akışı daha farklı olacaktır. Belki bugünden sonra ülkemin şafağı bir başka sökecektir. Belki bugünden sonra Türkiye’nin prangaları tamamıyla kırılacaktır.”

“Bugün kitabın ortasından ve hiçbir yoruma ihtiyaç bırakmayacak netlikte konuşacağım.”

“Şayet teröristbaşının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın.”

“Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse “umut hakkı”nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.”

**

Başka bir siyaset

Bahçeli “Gelsin Meclis’te konuşsun.” deyince bazılarının gözünün önüne, TBMM çatısı altında, kürsüde konuşan traşlı, takım elbiseli, kravatlı Öcalan geldi.

Hayır, tam öyle değil. Evet onu da söyledi ancak akla ilk bunun gelmesi, konuşmayı, tartışmayı buradan sürdürmek doğru değil.

Bahçeli, kendisinin ifadesiyle “Bunu dahi sineye çekmeye, sonuna kadar hazırız.” dedi.

Bahçeli, benim yorumumla “Ben bu kadar ileri bir şey söylüyorsam, siyasi kimliğimi ve partimi kenara çekerek yolu açıyorsam, siz de bir şeyler söyleyebilirsiniz.” dedi.  

40 yıl uzun bir süre. Yeterince “Artık yeter.” dedik. Neden tarihin kırılma anında olmayalım!

Bir nefes alın. Çok nefes alın. Pencerelerinizi açın. Biraz bekleyin, sakin olun.

Şimdi başka bir siyaset zamanı.

Şimdi, söz söz üstüne bina ettiğiniz ve hayranı olduğunuz eski söz kulesini yıkıp yeni sözler söyleme zamanı.

Şimdi, şaşırma hakkını kısa kullanıp ileriye, en ileriye, ufka, ufkun ötesine bakma, sorumluluk alma zamanı.