Pezevenk kelimesi Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Gizli ve yasal olmayan ilişki öncesinde aracılık eden anlamında kullanılan sövgü sözü” olarak geçmektedir. Toplum içinde söylenmesi ayıp olan ağır bir hakaret ve küfürdür.
Osman Özbek isimli bir darbeci general, görevde iken ve üniformalı iken “Ulan Pezevenk” diyerek böylesine çirkin bir sözü söylemişti. Bundan daha kötüsünü ise devrin Cumhurbaşkanı Demirel kullanmış; yapılan bu iğrenç tavır karşısında “boşalma hakkını kullandı” diyerek seviyesini bütün ülkeye göstermişti.
Elbette Demirel ve Özbek hakkında birçok Türkiye vatandaşı bu sefer kendileri adına “boşalma hakkını” kullanarak ağza alınmayacak derecede ağır küfürleri savurmuştu. İşte 28 Şubat 1997 darbesinin en çirkin olaylarından bir tanesi budur.
Bu çirkin söz burada kalsa iyiydi. Maalesef tuğgeneral rütbesinde olan Osman Özbek, küfür sayesinde darbeci generaller arasında çok büyük sükse yapıştı. Yüzü kızarması gereken özür dilemesi gereken birisi böyle iğrenç bir sözü söyledikten sonra geçen 25 yıl sonunda hiç olmaz ise bir özür dilemesi gerekirdi.
Bilakis Erbakan aleyhinde konuşmaya devam eden bu kişiden tiksinti duyan milyonlarca insan vardır. Kendisini tümgenerallik rütbesine yükselten bu küfür sahibi ve bunu teşvik edenler hakkında biraz düşünmek gerekiyor.
Olaya çok genel olarak baktığımızda ortaya çıkan manzara şudur:
Halkın seçtiği milletvekilleri tarafından meydana gelmiş bir Meclis var. Ayrıca halkın özgür iradesi ile seçilmiş Meclis üyelerinden güvenoyu almış bir hükümet var. Unutmamak gerekir ki bu hükümetin Başbakanı Necmettin Erbakan, seçimde en yüksek oyu almış Refah partisinin genel başkanıdır.
Medeni ülkelerde halkın seçimi ile yönetime gelmiş siyasi parti liderlerine büyük bir saygı gösterilir. Fakat Türkiye gibi her 8-10 yılda askeri darbe yapılan bir ülkede maalesef asgari medeniyet şartlarından bir tanesi olan seçilmiş kişilere karşı bunu dahi görmek mümkün değildir.
Maalesef bu konuda geri kalmış devletler seviyesindeyiz. Hatta Afrika ülkelerinin bile aşağısında bir seviyede bulunuyoruz. Aşağıda belirtecek olduğum üzere 21. Yüzyılın ilk çeyreği dolduğu bir zamanda dahi bu çizgiyi bir parça yukarıya taşıma imkânımız olmadı.
Bu çirkin ve iğrenç durum yani seçilmiş kişilere karşı kullanılan küfür dolu sözler aslında milletimizin iradesine karşı yapılmış bir hakarettir. Bir general bu sözleri sarf ederek gerçekte halkın iradesini yok saymakta; üstelik hakaret dolu sözlerle milletin seçtiği hükümet liderini aşağılayarak seviyesini çok açık bir şekilde göstermektedir.
Bu konuyu çeşitli zamanlarda ele aldığım makalelerde dile getirerek özgürlük ve hürriyet ortamının gelişip güçlenmesi için gayret sarf ediyorum. Seçilmiş insanlara saygı konusunda benden başka kalem oynatan o kadar çok az yazar var ki; ne kadar üzüntü içinde olduğumu kelimelerle tarif etmem mümkün değildir.
Ne yazık ki bu sözleri duyan muhalefet liderleri ve Cumhurbaşkanı Demirel; saygısız ve edepsizce hareket ederek küfür sahibinin günahlarına ortak olmuşlardır. Böylesine halkın iradesini yok sayan bazı çirkin siyasetçiler ancak bizim gibi özgürlükler konusunda geri kalmış ülkelerde bulunur.
Osman Özbek’in yediği bu halta karşılık küçük bir protesto eyleminde bile bulunmayan halkımızı aydınlatmak ve uyarmak zorundayız. Bu çirkin sözlerin ülke imajını ne derece kötü bir seviyeye düşürdüğünü hatırlatmak gerekiyor. Zira bu küfür Erbakan’ın şahsında milletimize karşı yapılmış iğrenç bir hakarettir.
Daha sonra Başbakan olacak olan Bülent Ecevit, bu saygısız darbeci generale bir iki kelime söz söylemesi beklenirken bunun yerine suskunluğu tercih etmiştir. Fakat halkın milletvekili olarak seçtiği başı örtülü Merve Kavakçı’nın milletvekillerinin yemin etme merasiminde “Bu kadına haddini bildirin” diyerek Meclis’i terk ettirme sonucunu doğuracak kadar saygı ve terbiye ölçülerinden uzaklaşmıştır.