CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Meclis konuşmasında şöyle diyor: “İsrail Türkiye’ye tehdit olacakmış, bunun akla yatar tarafı yok. Söyleyen kahvede biri olsa deli misin derler.”
Belli ki Özgür Bey’in yolu uzun süredir kahveye düşmemiş. Bırakın başka yerleri, CHP’nin rekor oy aldığı ilçelerde bile kahvedeki ilk üç gündem maddesinden biri İsrail’in saldırganlığı.
Kimselerin İsrail’i dost olarak falan gördüğü de yok. Halk, “İsrail bu şekilde devam ederse eninde sonunda kafa kafaya geleceğiz, en basitinden teröristlere daha çok arka çıkarak bize zarar verecek.” diye düşünüyor.
Evet, halkın başka gündemleri de var. Ekonomi de futbol da TV dizileri de asayiş sorunları da konuşuluyor… Ama kimse “İsrail bizim için bir tehdittir!” sözüne gülmüyor; aksine çok ciddiye alıyor.
Özgür Bey buyursun beraber gidelim, kendi gözleri ile görsün. Çaylar benden.
DEVAMI KANDİL’DEN GELDİ
CHP konuştu, sözün devamı -maalesef yine- Kandil’den geldi. PKK elebaşılarından Bese Hozat, neredeyse bire bir Özgür Özel’in sözlerini tekrar etti. “İsrail, Türkiye’ye saldırmaz.” dedi. Ama devamını da getirdi: “Türkiye asıl bizden korkuyor.”
Türkiye, ucuz Amerikan oyuncaklarından korkacak kadar aciz bir devlet değil. Ancak ben bir yurttaş olarak terörden korkuyorum.
Bunca canımızı alan örgütün İsrail ile kara teması hâlinde daha da azgınlaşmasından korkuyorum. Çünkü terörün ahlaksızlık konusunda İsrail’den aşağı kalır yanı olmadığını biliyorum.
Daha geçen gün MİT, bir canlı bombayı sınırımızı geçemeden yakaladı. Geçse ne olacaktı? Güven Park’ta, Dolmabahçe’de, Diyarbakır’da ne olduysa o olacaktı. Sokaktaki yurttaşın gördüğü bu tehlikeyi CHP’nin görmemesi akıl alır gibi değil. Teröre ve onun destekçisi olan devletlere karşı tetikte olmanın neresi yanlış?
SIKTIKLARI ELLERE İHANET ETTİLER
Sayın Bahçeli, DEM ile el sıkışmasını “Onları Türkiye partisi olmaya, terörle ilişkilerini kesmeye davet ettim.” diye izah etti. Bence şık ve cesur bir siyasi hamle, helal olsun.
Ancak insan yakın geçmişi hatırlamadan edemiyor. PKK’nın siyasi uzantısı olan hareketler daha önce sıktıkları tüm ellere ihanet ettiler. Kendilerine verilen her “sivilleşme” fırsatını örgüte alan açmak için kullandılar. Çünkü iplerini tutan Batı başkentleri, örgüt ile bağlarını koparmalarını, Türkiye’nin menfaatlerini önceleyen sivil bir harekete dönüşmelerini istemedi.
İnşallah bu sefer de aynısı olmaz.
HADIM EDELİM Mİ ETMEYELİM Mİ?
Bazı suçlar için hadım cezası gündeme gelecek deniliyor. Mevcut infaz rejimi ile en ağır suçları işleyenler bile üç beş yıl yatıp çıkıyor. Denetimli serbestliğin kapsamı aşırı derecede geniş ve daha da genişletilmesi tartışılıyor.
Suçu işleyeni hapse bile atmayan sistem, hadım mı edecek? Aynı şey idam cezası tartışması için de geçerli.
Bence ceza seçeneklerini çeşitlendirmek yerine mevcut hapis cezalarının etkinliğini nasıl artırırız, onu düşünmemiz gerekiyor.
AYAKKABI DETAYI
Gazze’deki soykırımının yıl dönümü sebebi ile Cumhurbaşkanlığı’nın hazırladığı film çok başarılı. Beni en çok etkileyen kısım ise öldürülen insanlardan geriye kalan ayakkabıların sergilendiğini sahne oldu.
Almanların Yahudilere yaptığı soykırım da ilk kez böylesi bir ayakkabı fotoğrafı ile belgelenmişti. 24 Mayıs 1944’te Polonya Lublin’deki Majdanek toplama kampına giren Kızıl Ordu askerleri, önce burayı bir sanayi tesisi sandılar. Dev bir baca, fırınlar, devasa bir kül yığını… Sonra bir tarafta birbirine bağlanarak yığılmış ayakkabı çiftlerini gördüler. Bunlar öldürülenlerin gaz odalarına girmeden önce çıkardıkları ayakkabılarıydı. Bu ayakkabı yığınının fotoğrafı tüm dünyaya yayıldı ve Holokost’un ilk delillerinden biri oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın paylaştığı filmdeki ayakkabı sahnesi işte tam olarak buna gönderme yapıyor. Gazze’deki soykırımın ne denli korkunç bir ahlaksızlığa dayandığını hatırlatıyor.