Özgür Özel’in Avrupa ajandası

Özgür Özel’in birkaç gün önceki konuşmasını not etmiştim. Özel, dış politika ile ilgili konuşurken bir yerde şunları söylüyor: “Bizim için olmazsa olmaz nokta, CHP iktidarında Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üye olmasıdır.”

Özel, bunu bir tür ezber olarak söylüyorsa sorun yok. Türkiye’nin yılan hikâyesine dönen AB üyeliği süreci, artık tüm siyasetçiler için gerektiğinde üzerinden geçilecek “kapanmış bir defterden” fazlası değil. Normaldir, Batılı “dostlarımıza” arada bir “Merak etmeyin hâlâ aynı taraftayız.” demek zarureti hasıl olabilir.

Ancak eğer Özgür Özel’in sözleri, bir siyasi programa, halkın önüne konulan bir vaade vurgu yapıyorsa -ki ben o fikirdeyim-, işte o zaman ciddi bir sorunla karşı karşıyayız demektir. 

Türkiye’deki şehirli orta sınıf ruhen kendini Batılı hissediyor. Toplumun genelini yansıtmasa da geleceğini Batı’da gören kalabalık bir kesim var. Şüphesiz, insanların geleceklerini Batı’da görmesi bir suç değil. Ancak sözünü ettiğim ruh hâli, ayakları yere basan, ülkenin ve kişilerin kendi gerçekliklerine uygun bir plandan ziyade bir tür ideolojik ezbere denk düşüyor. Özellikle genç insanlar, Batı’nın her derde deva bir sihirli değnek olduğunu, Batılı olunca her sorunun bir anda çözüleceğini düşünüyor.

Bu insanlar önce Batı merkezci derme çatma bir eğitimin tornasından geçiyor. Sonra Batı’yı/Avrupa’yı cicili bicili sosyal medya hesaplarından veya üç beş günlüğüne gittikleri tatiller üzerinden tanıyorlar. Batı’nın “yüceliğine” dair illüzyon işte böyle kuruluyor. 

Öte yandan, gözlerinde Batı’nın bu denli yücelmesi, tersinden kendi kültürlerini aşağılama sonucunu doğuruyor. Avrupa’nın sürekli bizi aşağılaması ise ona yönelik bir öfkeye dönüşmüyor, tam aksine bu aşağılık kompleksini körüklüyor. Bunun farkına varan AB ülkeleri, Türkiye’ye yönelik vize yaptırımlarını siyasi bir silah olarak kullanıyor. 

İşte Özgür Özel’in söylemi de Batı’nın bu kitleleri araçlaştırması hedefine hizmet ediyor. Daha doğrusu Özel, bu söylemi ile Batı’ya “Türkiye’yi sizin ajandanıza uygun bir yere sürüklemeye hazırım.” mesajı veriyor. 
 
Özgür Bey farkında mı bilmiyorum ama bu, hayli tehlikeli bir yönelim. Batı aynı silahı daha önce Ukrayna’da kullandı ve sonuç aldı. Bugün Ukrayna'da yaşanan facianın temelinde, ülkenin AB'ye girme hikâyesi vardı. Halkı Avrupa havucu ile kandırıp ülkeyi iç çatışmaya sürüklediler, sonunda da Zelenskiy gibi bir kuklaya teslim ettiler.

Olayları başlatan Maidan kalkışmasının resmî adı bile EUROMAIDAN’dı. Evet, bütün konu buydu. Ukrayna halkı Avrupa vaadi ile kandırıldı. İsveç gibi olacaklarını sandılar ama sonuçta Suriye'ye döndüler... Ülkelerinin üçte birini ve yüz binlerce evlatlarını kaybettiler. 

Peki Ukrayna'yı Rusya ile savaşa sürükleyen Avrupa ne yaptı dersiniz? Ukrayna'ya sen aslansın, kaplansın, diye gaz vermeye devam ediyor. Ukraynalılar “Ne oldu bizim AB üyeliği?” diye sorunca da "Bir ara bakarız." diyorlar. 

AHLAKSIZLIĞIN DUVARI YIKILMIŞ

Tarım ve Orman Bakanlığı, gıda denetim raporlarını açıkladı. Onlarca firma, ürettikleri gıdalarda sahtekârlık yapıyormuş. Zeytinyağından tereyağına, sucuktan köfteye kadar yediğimiz besinlerin içine neler katmamışlar ki!

Zeytinyağı üreten şirket bir litreyi 50 liraya mal edip 200 liraya satıyor. %400 kâr az geliyor, bir de ürünün içine başka yağlar karıştırıyor!

Sucuk salam üreticisi firma, 400 TL’ye mal ettiği bir kilo eti 100 gramlık parçalara bölüp her birini 150-200 liradan satıyor. Yüzde 500 kâr ediyor. Ama yetmiyor bir de ürünün içine at eti, eşek eti katıyor!

Yemek servisi veren şirket, köfte satan dükkân, bir porsiyon köfteyi yüzde 600-700 kârla satıyor. Ama yetmiyor, bir de içine domuz eti katıyor!

Bu rezilliği izaha ne ekonomi ne de ahlak terimleri yeter. Bu davranış tipinin ticari ahlak ile değil, kişisel şeref düzeyi ile tartılması gerekiyor.