Muhalefet cenahından sıkça duyuyoruz: Yurt içinde silahlı PKK unsuru kalmadı, o zaman ne demeye PKK silah bıraksın diye bir başlık açılıyor?
Bu soruyu soranlar -şayet kötü niyetli değillerse- belli ki süreci okumakta zorlanıyorlar.
PKK terör örgütünün yurt içindeki silahlı faaliyetinin büyük oranda bitirildiği doğru. Bir zamanlar Karadeniz’de bile eylem yapabilen örgüt, bugün yurt içinde hemen hiçbir şey yapamaz hâlde. Örgüte yönelik operasyonlar da çok büyük oranda Suriye ve Irak’ta gerçekleşiyor.
Dolayısı ile bu yeni hamlenin bir hedefi aslında yurt içinde değil, yurt dışında konuşlanmış olan ve sırtını da “müttefikimiz” ABD’ye dayayan silahlı unsurların tasfiye edilmesi. Yurt dışındaki örgütün unsurlarının tasfiyesinin de bizim için çok önemli olduğunu söylemeye gerek yok sanırım? Bu işe sadece “Ne işimiz var Suriye’de” diyebilecek kadar sığ bir akıl itiraz edebilir.
Öte yandan, konu sadece yurt dışı ile ilgili değil. İçeriye dair bazı hedeflerin olduğu da aşikâr.
Ancak bu hedefleri anlayabilmek için Türkiye’deki bölücü terörün özgün yapısını bilmek gerekiyor. Terör örgütünün Kandil’den Türkiye’ye doğru kazdığı iki tane büyük tünel var. Bunlarda birinin ucu siyasete, diğerininki ise sivil topluma açılıyor.
TBMM’ye kazılan tünelin hafriyat işlerini 1991-94 yılları arasında SHP/CHP yapmıştı. Terör uzantısı parti, o gün bugün Mecliste ve birçok defalar siyasette kilit rol oynadı.
Sivil topluma kazılan tünel ise Türkiye entelijansiyası, medya ve kültür sanat camiasının desteği ile başarılı oldu. Kimileri Batı’dan gelecek fonlar için, kimileri şöhret sahibi olmak için, kimileri de sırf devlete duydukları kin yüzünden bu tünele omuz verdiler. Sonuçta bugün Türkiye’de terör örgütünün aparatı hâline gelmiş yüzlerce dernek, vakıf vs. var. Daha beteri, terör örgütü; baroları, tabip odalarını, meslek birliklerini ele geçirebiliyor.
PKK, bu iki tünel sayesinde terörün ve bölücülüğün sadece Türkiye’de görülebilecek özel bir biçimini üretmiş oluyor.
Neden “sadece Türkiye’de görülebilecek” diyorum?
Çünkü sadece Türkiye kamuoyu terör konusunda bu kadar şuursuz.
Sadece Türkiye’de ekabir takımı silahla demokrasinin yan yana olamayacağı gerçeğine yabancı.
Sadece Türkiye’de eline silah alanlara almayanlardan daha çok kıymet veriliyor.
Sonuçta, başka bir ülkede olsa marjinal olarak görülüp dışlanacak terör uzantıları, Türkiye’de toplumsal hayatın içinde rahatlıkla varlığını sürdürüyor. Kınanmadıkları, izole edilmedikleri için de terörle ilişkilerini kesme konusunda hiçbir istek göstermiyor. Aksine, “Sırtımızı PKK’ya dayadık!” diye övünebiliyor. Dolayısı ile “Türkiye’de terörün tasfiyesi” denildiğinde, mutlaka bu grupların sivilleşmesini, terörle bağlarını kesmelerini de anlamak gerekiyor.
Bu sürecin başarılı olması durumunda sözünü ettiğim tüneller kapanacak. Türkiye’deki sivil toplum alanı ve Türk siyaseti terörün kirletici etkisinden kurtulacak. Sürece itiraz edenlerin, temkinli yaklaşanların öncelikle bu gerçeği kavraması gerekiyor.