DÜNYA

Reisi’yi ölüme kim uçurdu?

İran Cumhurbaşkanı Reisi ve Dışişleri Bakanı Abdullahiyan’ın hayatını kaybettiği helikopter kazası, akıllara ilk olarak “sabotaj” ihtimalini getirdi. Aslında’nın hem İran kaynaklarından hem de askeri uzmanlardan ulaştığı bilgilere göre yaşanan ihmaller silsilesi, olası sabotajın içerden gerçekleştiği ihtimalini kuvvetlendiriyor.

Pazar günü Azerbaycan ve İran arasındaki sınırda baraj açılışına katılan İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’yi taşıyan helikopter, Doğu Azerbaycan eyaletinde düştü. Cumhurbaşkanı Reisi, Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Doğu Azerbaycan Eyalet Valisi Malik Rahmeti ve Tebriz Cuma İmamı Ayetullah Ali Haşim’in yer aldığı helikoptere, 15 saatlik çalışmanın ardından ulaşılsa da kazadan sağ kurtulan olmadı. 

Helikopter Şah’tan kalma

İran Cumhurbaşkanı Reisi ve beraberindeki heyeti taşıyan üç helikopter bulunuyor. Bell 212, Bell 412 ve Mi-17. Bell 212 ve Bell 412’ler ABD üretimi helikopterler, İran’ın Şah döneminde yani 40 yılı aşkın süre önce aldığı araçlar. Mi-17 ise Sovyet yapımı. Reisi ve diğer yetkililer, oldukça yaşlı durumda olan ve yedek parçalarının tedarik edilmesinde zorlanılan bu helikopterden daha da eski olan Amerikan yapımı Bell 212’ye bindi yahut bindirildi. İran kaynakları bu durumun yolcu sayısından kaynaklandığını öne sürüyor. İddiaya göre, Cumhurbaşkanı Reisi’nin Bell 212’de daha az yolcuyla daha konforlu seyahat etmek isteyeceği düşünüldü. 

GPS, transporder yok

Cumhurbaşkanı Reisi’yi taşıyan helikopterde GPS, transporder cihazlarının olmadığı da iddialar arasında. Bu cihazların olmaması, arama kurtarma çalışmalarındaki süreyi uzattı. Reisi ve helikopterde bulunan yetkililere sağ ulaşılamamasına sebep oldu. İran kaynakları bu durumu ise “cihazlar güvenlik gerekçelerinden dolayı söküldü ya da kapatıldı” sözleriyle savunuyor. Fakat güvenlik uzmanları ise ülkenin liderini taşıyan helikopterin güvenliğinin GPS cihazlarını kapatmakla güvenliğin sağlanamayacağın konusunda hemfikir. 

Rotaya ve sise rağmen yolculuk

Kazadaki bir soru işareti ise uçuş rotası ve hava durumu. Cumhurbaşkanı Reisi’yi taşıyan helikopterin dağlarla kaplı ormanlık alandan gideceği biliniyordu. Hava durumundaki ani değişiklikler hesap edilmemiş gibi görülüyor. Burada da bir ülkenin Cumhurbaşkanı’nı yola çıkmadan önce tüm olasılıkların hesap edilip edilmediği Cumhurbaşkanını riske atmadan başka bir yol seçilip seçilemeyeceği soruları ortaya çıkıyor. İran kaynaklarının Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı ve yetkililerini öldüren bu hava durumuna ilişkin yorumu ise “Yola çıkarken hava kötü değildi.” yönünde.

Kriz anında çelişki krizine girdiler

Kazanın ardından ilk gelen açıklamalar Cumhurbaşkanı Reisi’nin bulunduğu helikopterin sert iniş yaptığı ve Reisi’nin kara yoluyla seyahate devam ettiği yönündeydi. Daha sonra Reisi’nin helikopter konvoyundan birisinin kaza yaptığı fakat Reisi’nin o helikopterde olmadığı söylendi. Bu kriz anında İran hükümetinin açıklamaları ile İran Kızılayının hatta hükümet üyelerinin birbirleriyle açıklamaları dahi çelişiyordu.

Kazanın etkileri küçültülmeye çalışıldı

Kaza sonrasında, İran İçişleri Bakanı Ahmed Vahidi, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yi taşıyan helikopterin kötü hava koşulları nedeniyle sert iniş yapmak zorunda kaldığını ve henüz kurtarma ekiplerinin bölgeye ulaşamadığını kaydetti. İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Muhsin Mansuri, “Biri helikopter personeli diğeri yolculardan iki kişiyle, birkaç kez telefon irtibatı kuruldu. O sırada bu durum bize, hadisenin çok büyük olmadığı kanaatini verdi.” diyerek yaşanan kazanın etkileri küçültmeyi hedefledi. Kazanın ardından yapılan bu açıklamalar İran’ın bu kaotik süreci yönetemediğini ortaya çıkardı.

Sert inişe hiçbir yetkili inanmadı

Tüm bunların yaşandığı anlarda, Aslında ekini olarak Tahran’dan bir yetkiliyle görüştük. “Sert iniş” konusuna inanmadığını, helikopterin düştüğünü ve yetkililere ulaşma konusunda umutlu olmadıklarını söyledi. İranlı yetkililer, kazanın büyüklüğünü biliyorlardı fakat krizi yönetemediler. Devlet eliyle dezenformasyon yapan İran, sadece halkını aldatmakla kalmayıp lider kadrosunun da ölümüne sebep olmuş gibi duruyor. 

Türkiye’den yardım istemek zorunda kaldı

Çelişkili açıklamalar, bölgeye ulaşma konusunda yaşanan zorluklar, havanın kararması ile görüş mesafenin düşmesi, teknik imkanların yetersiz olması ve kriz yönetiminde yaşanan fiyaskoların yanı sıra soğuğun artışıyla çaresiz kalan İran, aylardır etki ajanları ile karışıklık oluşturmaya çalıştığı Türkiye’den yardım istemek durumunda kaldı. İran, arama kurtarma görevlilerinin ulaşmakta sorun yaşadığı bölge için, Türkiye’den gece görüşlü helikopter istedi. Türkiye, İran’ın bu talebine Akıncı İHA’nın daha faydalı olacağını belirterek yanıt verdi ve Akıncı, Reisi ve yetkilileri kurtarmak için havalandı.

Enkazı bulan Akıncı İHA’yı hedefe koydular

Kısa süre içerisinde helikopter enkazını tespit ederek İran makamlarıyla paylaşan Akıncı, yurda döndü. Gerçeklikten kopuk, ütopik bir noktaya kendisini hapseden İran, dört yetkilisini kaybettiği gün de Türkiye’nin yardımına rağmen çok sevdiği şeyi yaptı: Türkiye’yi hedef aldı. Gündemi değiştirmek için dezenformasyon kampanyası başlatan İran’a göre: Akıncı İHA, rotasının dışına çıkarak İran askeri noktalarının, füze sistemlerinin üzerinden uçtu ve bunları tespit etti. İranlı gazeteciler, yetkililer Türkiye’nin yardımının altında ezilmemek için bu yalana sarıldı. Daha ileri gidip Türkiye’nin tespit ettiği noktaları Batılı makamlarla paylaşacağını belirttiler. Tüm bu yalanların arasında İran’ın unuttuğu şey, tüm askeri varlıklarının, füze sistemlerinin uydudan da görülebildiği… 

Hain içerde mi?

İhmaller silsilesi, kazanın ardından yapılan çelişkili açıklamalar, dezenformasyon kampanyaları İran’ın aslında ne denli aciz bir noktada olduğunu ortaya çıkarsa da kazaya dair sabotaj ihtimalleri her zaman gündemin birinci sırasında yer alacak. Sabotaj olasılığını değerlendirdiğimiz zaman ortaya çıkan tabloda, sabotajın İran içerisinden organize edildiği kuvvetli muhtemel olarak gözüküyor.