Rızkı veren Allah’tır (1)

Memur olmayı maişet için önemli gören bir toplum yapımız vardır. Halkımız 657 sayılı devlet memurları yasasının kapsamına giren bir işe giren insanlara gıpta ile bakar. Bunun ne derece yanlış olduğunu; hem insanın kendisi açısından hem de ülke olarak verdiği zararlardan bahsetmeye çalışalım. Öncelikle şu iki ayet mealine dikkat edelim: “Yeryüzünde yürüyen ve rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah verir” (Ankebut , 60) “Şüphesiz rızık veren mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır” (Zariyat, 58) İşte maişet yani geçim için; öncelikle Rezzak olan Allah’a müracaat edilmesi gerektiğini ayetler çok net bir şekilde göstermektedir. Çünkü rızkı veren Allah’tır. Bunu bilmeden ve bu ayetlerin hikmetini anlamadan insanların geçimini sağlamak mümkün değildir. Memur olmak veya sosyal sigortası olan bir işe girmek maişeti kolaylaştırmaz. Bilakis zorlaştırır. Geçim için en isabetli yol ticarettir. Zira Hazreti Muhammed (asm) “rızkın onda dokuzu ticarettedir (Camiüssağir-3296)” buyurmuştur. Ziraat ve diğer profesyonel meslekler de insanın zengin olmasını sağlayan işlerdendir. Fakat zengin olmak için memuriyeti seçmek doğru olmadığı gibi ahlaki açıdan da mahzurludur. Çünkü memuriyet; bir çeşit hizmetkarlıktır, halkın ihtiyaçlarını gidermek mesleğidir. Eğer memuriyet yüzünden bir kişi zengin olmuş ise kanunsuz ve yolsuz işlere bulaşmış demektir. Kişi başına yıllık gelirin yaklaşık 10 bin dolar’da kalmasına orta gelir tuzağı denilmektedir. Ülkemiz de neredeyse 10 yıldan beri bu kritik eşiği aşamamış ve 9-11 bin dolar gelir arasında takılıp kalmıştır. Çünkü yapısal değişikliler yapılmadığı gibi herkesin gözünü devlet kapısına dikmesi nedeniyle; iki yakamız bir türlü bir araya gelmemektedir. Türkülere bile konu olan asker veya memur olma isteği ne yazık ki hala devam etmektedir. Birisi kızını evlendirmek istediğinde mesleği ticaret olan yerine memuru tercih etmektedir. “Salla başı almaşı” diye alay konusu olan bu durum; ülkemizin acı gerçeklerinden bir tanesidir. Halbuki memuriyet ve idarecilik; geçim kaygısı ile değil, millete hizmet etmek amacı ile yapılmalıdır. Ekonomide kalkınmak ve gelişmeyi sağlamak için üreticilerin (müstahsillerin) çoğalması ve tüketicilerin (müstehliklerin ) azalması gereklidir. Bediüzzaman Said Nursi İktisat Risalesinde şunları söyler: “İktisatsızlık yüzünden müstehlikler çoğalır, müstahsiller azalır. Herkes gözünü hükûmet kapısına diker. O vakit hayat-ı içtimaiyenin medarı olan san’at, ticaret, ziraat tenakus eder ( nakıslaşır, azalır) . O millet de tedennî (gerileyip) edip sukut eder, fakir düşer”. Bundan 110 yıl önce Anadolu insanını irşad edip aydınlatmak için yola düşen Nursi; aşiretlerin ileri gelenleri ile yapmış olduğu sohbetleri Münazarat isimli eserinde neşreder. Ne ilginçtir ki aradan onca yıl geçmesine rağmen anlatmış olduğu hakikatler hala idrak edilememiştir. Üslübu çok hoşuma gittiği için güncel lisana çevirip değerini düşürmemek için bu sohbetlerden konumuzla ilgisi olan leri aynen yazmak istiyorum… “Soru: Eskiden İslâmlar zengin, onlar fakir idiler. Şimdi her yerde kaziye bilakistir (durum tam tersidir). Hikmeti nedir? Cevap: İki sebebi biliyorum. Birincisi: leyselil insane illa ma’sa (insana ancak çalıştığının karşılığı vardır) olan ferman-ı Rabbanîden müstefad (istifade eden) olan meyelan-ı sa’y (çalışma meyli) ve (Allah çalışıp kazananı sever) olan ferman-ı Nebevîden müstefad olan şevk-i kesb, (çalışma şevki) bazı telkinat (telkinler) ile o meyelan kırıldı ve o şevk de söndü”.