Sabah kuşağı anatomisi: Gizemli cinayetler ve ahlaki çöküş

Netflix, Prime, TikTok… Türkiye'de aile yapısını bozan içerikler sebebiyle sürekli eleştiri konusu oluyor.

Bu tarz platformlarda eş cinsel ilişkiler, cinayet anatomileri vs. vs. detaylı bir şekilde anlatılıyor.

Fakat bireyler istemezlerse bu platformları yüklemeyebilir, abone olmayabilir, engelleyebilir.

**

Ama ana akım medya kanallarında, sabah kuşağındaki "Müge Anlı ile Tatlı Sert" gibi programlarda da benzer konular işleniyor.

Nesi 'tatlı' emin olamadım ama sanırım kayıpları bulması falan kastediliyor.

Ama "sert' kısmı iğrençlik boyutunda sert, öyle böyle değil hem de.

Rezilliğin her türlüsü açık seçik konuşuluyor programda.

Sayın Anlı'nın iki yaveri var, biri adli tıp uzmanı diğeri ise hukukçu.

Yaptıkları garip yorumlar ve ilginç çıkışlarla daha da "izlenilesi" hâle getiriyorlar programı.

Özellikle bir köy halkının neredeyse tamamının birbiriyle çapraz ilişkisi olduğunu, Müge Anlı sayesinde öğrendi Türkiye.

**

Ve birkaç hafta önce, bir cinayetin nasıl işlendiği, cesedin nasıl yok edildiğini ağzımız açık bir şekilde seyrettik.

Programda, kayıp olan Şaban Ataş isimli şahsın öldürüldüğü ve yakınları tarafından cesedinin yok edildiğini öğrendik.

Şüpheliler Ataş'ın karısı Emine, oğulları ve Ataş'ın en yakın arkadaşı Burhanettin.

Emine ve Şaban, 15 sene önce ayrılmışlar ama aynı evde yaşıyorlar.

Emine ile Burhanettin'in ilişkisi var.

Bu süre boyunca devam etmiş.

Burhanettin, ailenin evine rahatça girip çıkıyor.

Emine programda, öldürülen Şaban Ataş'ın cesedini nereye attıklarını canlı yayın saha ekibine tarif ediyor.

Ekip, yanlış gittiğinde sinirleniyor. Bacak bacak üstüne atarak çok rahat, soğukkanlı bir şekilde anlatıyor bunları.

Öldürüldüğü ortaya çıkan Şaban Ataş'ın cep telefonunu, "neden" sekiz gün sonra yok ettiğini anlatıyor Emine.

Nedeni sorulduğunda ise "Kaybolduğu hemen anlaşılmasın, hemen peşine düşülmesin diye." şeklinde cevap veriyor.

Bu, sadece bir örnek.

Bir ara, bir dizideki "Ceset yoksa cinayet de yok." repliği de sıkça konu oluyor Müge Anlı'ya.

Sevgilisini varil içinde yakmaya çalışanlar, ormanlık alana atanlar.

Titizlikle hesaplanmış cinayetler...

**

Sezonu ise ‘kıyma makineli cinayet’le kapattılar.

Yine eş, dostla gayriahlaki ilişkilerin normal şekilde anlatıldığı programlar dizisinde, “bir adamın nasıl öldürüldüğü, kıyma makinesi dedikleri salça makinesinden geçirildiği, o makine ile yeniden salça yapıldığı”nı anlattılar.

Stüdyonun ortasına kıyma makinesini getirip izleyenlere suç aletini de göstermeyi ihmal etmediler.

**

Yeni yayın dönemine de hızlı giren Müge Anlı'nın son bombası ise karısı tarafından satılan adam!

Şaka değil.

Adam, sevgilisi ile yayına katılıp karısına "dön" çağrısı yapıyor.

Programda, karısının kendisini bir bidon turşu karşılığı pazarladığını anlatan adam, ertesi gün ise kendisini terk eden sevgilisinin de bulunmasını istiyor.

Bunun gibi niceleri.

Ensest ilişkilerin en ince detaylarına kadar konuşulduğu nice program…

**

Kayıpları buluyor, cinayetleri çözüyor öyle mi?

Kusura bakmayın, bunun adı “cinayet pornografisi”...

Şiddetin, vahşetin, ahlaksızlığın en detay ayrıntısına kadar konuşulduğu bu tarz programların, "katile yol göstermekten" başka bir işlevi yoktur.

Bir cinayeti ortaya çıkarmak bir fayda sağlarken 50 kişinin aklına, "Nasıl öldürürsem yakalanmam?" taktikleri verilmektedir.

**

Ve Narin Güran.

Diyarbakır'da kaybolan, 19 gün sonra ise cesedi bulunan cennet gülüşlü kız.

Kayboluşunun üzerinden 27 gün, cesedinin bulunmasının üzerinden ise dokuz gün geçti.

19 gün boyunca "Nerede?" diye sorduk. 8 Eylül'den beri de "Kim öldürdü?" diye soruyoruz.

Sekiz yaşında bir kız çocuğunun ölümünün üzerindeki gizem, TV kanallarının iştahını kabarttı.

Gündüz kuşağı adı altında mide bulandıran programlar, akşam haberlerinin hemen ardından neredeyse tüm kanallarda yayınlanır oldu.

Hemen her kanalda haritalar, "Şuradan kayboldu.", "Şu kadar adım yürüdü.", "Amcası mı öldürdü?", "Annesi neden sessiz?" soru ve söylemleriyle herkesin içinde bir Müge Anlı yattığına şahit olduk/oluyoruz.

**

Bu tür içeriklerin, toplum üzerinde çeşitli etkileri var. Öncelikle şiddet ve suç normalleştiriliyor.

İnsanlar, bu tür vakaların sıradan olduğunu düşünmeye başlıyor.

Cinayetin ya da şiddetin sürekli olarak ve en ince ayrıntısına kadar detaylandırılması, izleyicilerin bu tür olaylara duyarsızlaşmasına neden oluyor derken sabah-akşam bu tarz programlara maruz kalmaya başladık.

Bunun yanı sıra, toplum psikolojini bozucu etkisini de ayrıca uzmanların değerlendirmesi gerekiyor. Zira sağlıklı insanları şüpheye sevk edecek kadar ciddi arızalar türemesine sebep oluyor.

Nasıl mı?

Ya komşum katilse, metrobüste yanımda duran adamın katil olmadığını nereden bilebilirim?

Ayrıca komşu, dost, arkadaşlarla yaşanan çapraz ilişkiler ve sapıklığın zirve yaptığı ifadelerin güpegündüz, çocukların ekran başında olduğu saatlerde evlerde olması toplumun değer yargılarını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu da özellikle genç nesiller üzerinde büyük bir tehdit oluşturur.

Hükûmetin bu konuda çok ama çok sert tedbirler alması elzem. RTÜK, YouTube, Netflix gibi platformların peşine düşeceğine, zahmet olmazsa ana akım kanallara bir bakıversin.

**

Bu programların ortak özellikleri:

*Katılımcılar, olayları en ince detayına kadar anlatmaya zorlanır. Cinayetlerin nasıl işlendiği, suç aletleri, cinayet öncesi ve sonrası süreçler detaylı bir şekilde izleyiciye sunulur.

*Kullanılan dil, olayları daha dramatik ve çarpıcı hâle getirmeye yöneliktir. Bu, izleyicinin ilgisini çekmek ve onları ekran başında tutmak için yapılan bilinçli bir tercihtir.

*Görüntü, fotoğraf ve videolar sıklıkla kullanılır. Bu materyaller izleyiciye, olayların vahametini daha yakından hissettirmek amacı taşır.

*İzleyicinin duygusal tepkilerini tetiklemek için mağdur ve suçluların kişisel hikâyeleri üzerinde yoğunlaşılır. Bu, izleyiciyi olaylara daha fazla bağlamak ve empati kurmalarını sağlamak için yapılır.

Toplum üzerindeki etkileri

*Sürekli olarak şiddet ve cinayet içerikleri izleyen bireyler, bu tür olaylara karşı duyarsızlaşabilir. Şiddet normalleşir ve insanlar bu tür olayları daha az ciddiye almaya başlayabilir.

*Bu tür içerikler, izleyicilerde sürekli bir tehdit algısı yaratabilir. Bu, genel bir güvensizlik duygusunun yayılmasına ve bireylerin kendilerini güvende hissetmemelerine yol açabilir.

*Şiddet ve vahşetin sürekli olarak göz önünde olması, toplumsal değerlerin zayıflamasına neden olabilir. Özellikle genç izleyiciler, bu tür içeriklerden olumsuz etkilenerek yanlış değer yargıları geliştirebilir.

*Detaylı bir şekilde sunulan cinayet planları, potansiyel suçlulara yol gösterici olabilir. Bu da suç oranlarının artmasına ve toplumda daha fazla şiddet olayının yaşanmasına neden olabilir.