Şam’da yeni dönemin şifreleri

Gün geçmiyor ki Suriye’de şaşırtıcı gelişmeler olmasın. ABD’nin, Orta Doğu'daki en üst düzey diplomatı olan Dışişleri Bakan Yardımcısı Barbara Leaf, Suriye'nin başkenti Şam'da, tüm dünyanın Colani olarak tanıdığı Heyet Tahrir Şam'ın (HTŞ) lideri Ahmed Hüseyin eş-Şera ( Cevlani) ile bir görüşme yapmış, hemen ardından Ahmed Hüseyin eş-Şera’nın başına konan 10 milyon dolarlık ödül kaldırılmıştır. Hâlen daha terörist olarak tanımlanan HTŞ’nin başındaki kişiyle ABD’li yetkililerin temasa geçmelerini nasıl yorumlamalıyız? Birincisi, bir grup veya yapının terörist olup olmadığı, tamamen ABD’nin çıkarları doğrultusunda kararlaştırılır. “Terörist” tanımlaması, öyle sandığımız gibi Washington’ın savunduğu değerler ölçüsünde yapılmamaktadır. Bu gerçeği, Afganistan’da 2021 yılında çok net görmüştük. ABD, 20 yıl boyunca savaştığı ve terörist olarak tanımladığı Taliban’a, Afganistan’ın yönetimini bırakıp bölgeden çekilmişti. Dolayısıyla Suriye’de, terör üzerinden siyaset devşirme dönemi sona ermiştir. İkincisi, Amerikalı diplomatlar, 10 yılı aşkın süredir ilk kez Suriye’nin başkentini ziyaret ederek bundan sonraki politikalarına dair bazı sinyaller verdi. Diğer bir deyişle yerel yapının çok parçalı niteliğini bilen ABD’li yetkililerin iki temel amacı vardır: Radikal unsurların güçlenmesinin önlenmesi ve dış müdahalenin önüne geçilmesi. DEAŞ ile savaştığı gerekçesiyle YPG’yi desteklemeye devam edeceğini açıklayan Washington, Rusya’nın Suriye’ye tekrar nüfuz etmesini önlemeye çalışmaktadır. Diğer yandan ise İsrail’in, Golan Tepeleri ile Suriye arasındaki “tampon bölgeye” de asker göndererek Birleşmiş Milletler’in 1974 tarihli anlaşmasını ihlal etmesine Washington hâlâ sessiz kalmaktadır. İsrail basınında sıklıkla Türkiye’nin İsrail’in yeni komşusu olduğu haberleri çıkarken Wall Street Journal’da, Türkiye ve İsrail’in Suriye’de karşı karşıya geldiği haberlerine yer verilmektedir.

ABD açısından Esed sonrası dönemde İran’ın direniş ekseninin sonlanması olumlu bir gelişme iken Türkiye ve İsrail’in Suriye’de çatışma olasılığı son derece olumsuzdur. Türkiye açısından ise İsrail’in önce Hermon Dağı’nı, ardından Kuneytra’yı işgal ederek Dera ilinin kırsalına tanklarını sokması ve Yermuk havzasında Vehda Barajı’nı kontrol etmesi son derece kaygı vericidir. Zira Suriye’nin toprak bütünlüğü veya Şam’da kapsayıcı ve güçlü bir iktidarın kurulması İsrail’in önceliği değildir. Tam aksine kontrol edilebilir bir Şam yönetimi, Tel Aviv için tercih edilmektedir. Bu da Ankara- Tel Aviv arasında önemli bir ayrışmadır. Diğer anlaşmazlık noktası ise İsrail’in, tıpkı ABD gibi YPG’yi ısrarla desteklemesidir. İran’ın etkinliğini ortadan kaldırarak Suriye’ye özgürlüğü getirdiğini iddia eden Netanyahu’nun Ankara ile bir orta yol bulması, Gazze’de işlenen cinayetler de hesaba katılırsa neredeyse imkânsızdır.

Hâlihazırda İsrail; Mısır, Ürdün gibi kendisine yakın yönetimlerin bölgede devamını istemekte ve esas hedef olarak İran’ı kendisine belirlediği için Ankara’yı çok karşısına almak istememektedir. Bu noktada İsrail’in, ABD’nin ve başta Suudi Arabistan olmak üzere bazı Körfez ülkelerinin en büyük endişesi, Ankara’nın Müslüman Kardeşler’i desteklemesi olasılığıdır. Zira hâkim düşünceye göre, Müslüman Kardeşler’in Suriye’de tekrar canlanması Mısır gibi ülkelerde sokak hareketlerinin başlamasına neden olacaktır. Böylece ABD ve İsrail’e yakın Sisi gibi yönetimlerin tehdit altına girmesi, İsrail’in işine gelmemekte ve demokrasi talep eden kitlelerin harekete geçmesi olasılığı en çok Körfez ülkelerindeki monarşik yapıları tehdit etmektedir.

Sözün özü; Suriye’de günden güne değişen daha çok gelişmelere şahit olacağız gibi görünüyor.